Çok derin notalarda avazım çıkmak istese de kelimelere gelmeyen duygular var. Onlar çok ince kutsal sızılar. Hiç gelmeyecek mükemmel sevgiliyi bekleyen gözyaşı eşliğinde gülümsemelerin sakladığı hasretlerdir. Onlardan şikayetçi olmuyorsun, hasretiyle tedavi oluyorsun ve kabuk tutuyor yaralar. En beyaz, saf, üryan halindir bu hal.
“Şimdi evsiz kalmış çocuklar gibiyim.”
Hayat bir anda karanlıkta bırakıverdi onları, bir anda…
Gözlerindeki çaresizlik ve belki de kimsesizlik o kadar yürek yakıcı ki anlatılmaz, anlatılamaz. Dün koşturduğu sokaklar gecenin karanlığına gömüldü ve sabahlara kimsesizlikle uyandılar. Bazıları ise uyanamadı…
Bir günlük kabul ettiler acılarını, hakkın takdirini bağırlarına basıp hiçbir şey olmamış gibi. Oyunlar oynadılar harabelerin manzarasında.
Yağ yağmur yağ! Deprem gecesi yıkadığın acıların izi geçer mi sanıyorsun? Çocukların gözyaşları senden kudretli ki ağlamazlar. Sele kapılmasın kimse diye gülerler acılara. Şimdi minnacık gözleri suların dolduğu yardım çadırlarının aralığında, güneşin doğuşunu izlerler yeni günün umuduyla. Her gelen ya da gelmesi istenen yardımın umuduyla…
Ve sen! Sıcak evinde sıcak yemeğini yerken, rahat yatağında sevdiklerinle uyurken vicdanın nasıl sızlamaz deprem çocukları şefkate açken… Görmek istemiyorsun, duymuyorsun söyle der mi kalp ben böyle iyiyim?
Bu duygusuz dünyanın duygusuz düzeninde yüreğim; onlar kadar enkaz, kimsesiz, çaresiz…
Deprem çocuğu aslında der ki; Açlıktan, evsizlikten değil korkum, sarılırsan kaybettiklerimi hatırlar ağlarım. Yine de sarıl biraz güler gibiyim, gelmez uykum.
Bense şimdi evsiz kalmış çocuklar gibiyim.
Vakit senin için daralıyor ertesi gün bu dünya da olmayacaksın. Dedi fil.
Kelebek hüzünlü tebessümle “bu korkunç insanlarla dolu sirkte bir dakika kalmak bile bana yetti, sana iyi şanslar.”
Grange, “Hayal kurarken malzemeden çalıyoruz ondan yıkılıyor.” demiş. Oysa;
Kendi binanı inşa ederken malzemeden çalamazsın çünkü içinde sen oturacaksın. O durum, güvendiğimiz esnafın bize attığı kazıktır.
Aşk, kusursuz bir kıyafettir. Kendi iç dünyanda masumca diktiğin göz kamaştırıcı bir kıyafet… O kıyafet, üzerinde nasıl durduğuna bakmadan başka birine verilirse geri alınamaz. Kıyafetin akıbeti, verdiğin kişinin vicdanına kalmıştır artık.