Oysa antropolojik açıdan "kültürü olmayan" bir toplum olmadığı gibi, "kültürsüz" bir insan da yoktur. En küçüğünden en geniş ölçeklisine her toplum, fiziksel ve toplumsal çevresiyle baş etmesini ve sürekliliğini sağlamaya yönelik donanımları (maddi gereçler, bunların örgütleniş ve gelecek kuşaklara aktarım mekanizmaları, toplumsal örgütleniş tarzları, değer sistemleri) biçimlendirmiştir. Ve tüm bireyler, içlerine doğdukları toplumun kültürü içerisinde yetişir ve bilinçli ve bilinçsiz mekanizmalar aracılığıyla onu içselleştirirler. İçinde yaşadığımız toplumun kültürü bizi öylesine kuşatmıştır ki, çoğunlukla farkına varmayız; belirli bir kültür tarafından biçimlendiğimizin, ancak farklı bir ortama geçtiğimizde ayırdına varabiliriz: Dilden mimariye, yiyeceklerden insanların selamlaşma tarzına her şey bizi yadırgatır; uğradığımız kültür şokunu atlatabilmek, ancak kendi kültürel kodlarımızda değişiklik yaparak, girdiğimiz toplumunkilere uyarlanmakla mümkün olur. Kültürün antropoloji alanındaki ilk tanımı, bu durumu yansıtmaktadır; Edward B. Tylor, 1871 yılında yayımladığı Primitive Culture (İlkel Kültür) adlı kitabında, kavramı şöyle tanımlamıştır: "Kültür ya da uygarlık, insanın bir toplum üyesi olarak edindiği, bilgi, inançlar, sanatlar, ahlak, yasalar, adetler ve diğer yeti ve alışkanlıkları içeren karmaşık bir bütündür. (...) "
Sayfa 75 - Bilim ve Gelecek Kitaplığı