Agos
ez ji kû bûm Hrant, tu ji kû bûyî? Gerapêt ji kû bû, Dîkran ji kû bû? kalê min cîranê kalê te bû, ez kirîvê te ne ji wir im li dû te, ez jî ne ji vir im. li welatekî digerim, Jaklînê: her kişwer bihar, her heyv nîsan. Biqasî min bêriya Ûsivê Filleh dike, taxeke Nisêbînê!”
Pira Sarîye /Sarîye nine devam ediyor.
Piştî ku leşker jı günde me derketın çun, e ku çubun sere çiye bi paşda hatın. Dı nav günd da lı e ku hatıne küştın geriyan. Bı nave Mehmud u Hesen du apemın ji kuştıbun. Ew herdu apemın , pireke wan ji bı işkence wahşi kuştibun.nave wan herduya ji Fatma bun. Ewane kû mın seri behsa wa kır. Bele wan herdu apemın cesede wan hatın ditın, sere wan jekıribun. Çıkas em sere wan geriyan ji me sere wan nedi. Paşe me hinkır kû leşker sere wan bırıne çewlike u teşhir kırıne. Ew çağa sere mera jedıkırın û weki hebe tızbiya bi bena va dıkırın u lı suke teşhir dadıleqandın. Heta bina geni dıkete wan, insan je adıs dıbun,heja radıkırın. Bıvi awayi dıxwestın çave morova bıtırsinın. Askerler köyden gittikten sonra, dağa kaçanlar köye geri döndü ve ölmüş olan akrabalarını aramaya başladılar. Öldürülen iki yengemin eşleri olan Mahmut ve Hasan adında iki amcam da öldürülmüştü. Her iki yengemin adıda fatma'yaydı ki başta onlardan bahsetmiştim. Evet sonra iki amcamın da cesedini bulduk, başları kesilmişti, bütün köyü aramamıza rağmen onların başlarını bulamadık. Sonra öğrendik ki amcalarımın başını Bingöle götürüp çarşıda teşhir etmişler. O zaman insanların başına kesip tesbih gibi ipe diziyor ve çarşılarda teşhir edip asıyorlardı. Ta ki pis kokup kokusundan insanlar rahatsız oluncaya kadar, öyle kaldırıyorlardı. Bununla amaçları insanları gözünü korkutmaktı.
Reklam
Olup bitenler için onu suçlamadılar; tam tersine, ikisi de Cedric'in cesedini onlara geri getirdiği için teşekkür ettiler. ... Harry onlara Cedric'in nasıl öldüğünü anlatınca, "Öyleyse çok az acı çekti," dedi Mrs Diggory. "Hem, Amos... tam Turnuva'yı kazandığı sırada öldü, değil mi? Eminim ki mutlu olmuştur." Gitmek için kalktıklarında, başını eğip Harry'ye baktı ve, "Kendine göz kulak ol," dedi. Harry komidinin üstündeki altın kesesini aldı. "Bunu siz alın," diye mırıldandı. "Cedric'in hakkı, oraya önce o ulaştı, alın-" Ama Mrs Diggory geriye çekildi. "Yo hayır, o senin canım, alamayız... sende kalsın."
...Hikâyeler birbirleriyle de bağlantılıdır, çunkü karakterler hikâyeden hikâyeye atlar: Bir hikâyedeki baş karakter bir diğerinde ikinci derecede, bir başkasında geri planda tekrar görünür...
Sayfa 591 - Doğan Kitap
Doğaya bak, son nefesine kadar savaştırıyor hayvanı
Amos kendini ay­lardır çok kötü hissediyor olmalıydı ama en ufak bir zaaf işareti mevkiini kaybetmesi anlamına gelecekti. Şempanzeler bunun far­kındadır. Doğada topallayan bir erkek haftalarca inzivaya çekilip yaralarım iyileştirmeye çalışır ama zaman zaman topluluğunun orta yerine dalıp gücünü ve gazabını sergilemekten geri durmaz, sonra tekrar köşesine çekilir. Böylece başkalarının hakkında olumsuz şey­ler düşünmesini engeller.
Ne iftira atacaklarını şaşırmışlar artık.
Rıza Nur'dan yapılan alıntılardan kısa bir pasaj: "Selanik'te Rıza efendi adında gümrük kolcusu birinin üvey oğlu Mustafa Kemal, Harbiye Mektebi'ne geliyor. Mustafa Kemal'in babası hakkında çok rivayet var. Kimi bir Sırp, kimisi Bulgar'dır diyor. Güya anası bunların metresi imiş. Yeni çıkan "20. Asır Larousse" Pomak'tır diyor. İhtiyar Teselyalıların rivayeti şudur: Mustafa Kemal'in anası, Selanik'te kerhanede imiş. Yenişehir Tırnovası'ndan ve oranın ileri gelen kabadayılarından Abdos Ağa Selanik'e gelir, bu kadını görür, alır götürür. Orada piç olarak, Mustafa Kemal doğar. Mustafa beş yaşlarında iken Abdos ölmüş, anası oğlu ile Selanik'e gelmiş. 12 yaşında iken Mustafa, Tırnova'ya gidip miras istemiş ise de piçliğini söylemişler, geri göndermişler. Mustafa, mektebe girmiş. Anası gümrük kolcusu Ali Rıza ile evlenmiş. Çok tuhaftır, Mustafa Kemal anasından bahseder fakat babasından bir defa bile bahsetmemiştir. Hasılı rivayetler çok. Hangisi doğru? Bir şey ki rivayet çoktur, o şey belli değildir." Kaplan'ın gündeme getirdiği belgenin sahteliği, Mezarcı olayı sırasında Osmanlı Tarihi araştırmacısı gazeteci Murat Bardakçı tarafından kanıtlandı. Asıl önemli olan, din düşüncesi ile hareket ettiklerini söyleyen şeriatçıların her zaman belden aşağı çamur atmaya ne kadar yakın olduklarının bu iftiralarla ortaya çıkmasıdır.
Reklam
Şehzade Selim Edirne'den ayrılıp Semendire'ye hareket ettiğin­ de Anadolu'da Şahkulu isyanı iyice yayılmış, Şehzade Ahmed de baskılarını iyice arttırmıştı. Eski Zağra'ya gelince ağabeyinin salta­nat makamına çağrıldığını haber aldı ve hemen geri dönüp Edir­ne'ye girdi, ardından babasına yetişerek Çorlu'ya geldi. Uğraşdere mevkiinde II. Bayezid'in kuvvetleri ani bir saldırı ile Selim'i geri çekilmeye zorladı. İki taraf arasında önemli bir çarpışma cereyan etti. Böyle bir karşı koyuşu beklemeyen Şehzade Selim belki de hayatının ilk mağlubiyetini burada tatmış oldu. Bundan güçlükle kurtularak Vize-Aydos yoluyla Ahyolu'na çekildi, sonra da Kefe'ye döndü (3 Ağustos 1511).
Sayfa 313 - Kronik KitapKitabı okudu
BİR GÜN DİYE BAŞLAYAN… Kutsal Bir gün yaşlı bir adam, tarlasında çalışırken birden durdu. Üstüne bastığı toprağa baktı. Tohuma can veren toprağa… Sonra uçsuz bucaksız görünen dağlara… Üzüm salkımları takıldı gözüne; yeşil yapraklarına, incecik dallarının ucundaki şerbetli meyvesine sanki ilk defa görüyormuş gibi hayretle baktı. Başı dönmeye
Silinip gitmiş, sevgileri ve imrenmeleri Sayfalar toz, kılıçlar paslı Bahçedeki çiçekler solmuş ve gri... Sessizce uyurlar ve artık övmezler Tanrı’yı.
"En kötü yazgı unutulmak değil, tam olarak ifade etmek gerekirse, en kötüsü solup gitmek. İstek, özlemler, anılar, bedensel arzular, bilme ve öğrenme isteği, tutku, hoşnutluk, cömertlik -her şey zamanla soluyor. Dağlarda rüzgar nasıl diniyorsa, ruh da öyle yok oluyor. Doğrusu, yıllar geçtikçe acı bile azalıyor sanki, ancak şu var ki, acıyla birlikte, diğer yaşam belirtileri de gücünü yitiriyor. Basit, sessiz, asal şeyler, her çocuğun heyecan ve merakla karşı karşıya geldiği şeyler; mevsimlerin birbirini izlemesi, bir kedi yavrusunun bahçede koşup zıplaması, bir kapının menteşeleri üzerinde ileri geri sallanması, bitkilerin döngüsel yaşamı, büyüyen meyveler, fısıldayan çamlar, terastaki bir karınca dizisi, vadilerdeki ve yamaçlardaki ışık oyunları, ayın solgunluğu ve halesi, sabahın erken saatlerinde çiy damlacıklarıyla yüklü örümcek ağları, soluk alıp verme, konuşma mucizesi, günbatımındaki alacakaranlık, suyun kaynaması ve donması, öğlen güneşinin ufacık bir cam parçasından pırıl pırıl yansıması, bir zamanlar bizim olup da sonra yitirdiğimiz buna benzer birçok asal şey. Hiçbir zaman tekrar kavuşamamak üzere yitirdiğim şeyler. Veya daha da kötüsü, seyrek olarak geri dönüp uzaktan hafifçe ışıldayacaklar, ama o ilk heyecan sonsuza dek kaybolmuş olacak. Her şey donuklaştı ve eridi gitti. Yaşamın kendisi giderek tozlu ve kirli olmaya başladı."
Sayfa 195 - CaKitabı okudu
60 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.