Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
1 Mayıs 2024 Çarşamba, Yazarın kurtuluşu üzerine günlükler.
Kaldığın yerden başlamanın bazen ılık çarşaf üstüne şefkatle düşen battaniye gibi alabildiğine ağır ve olabildiğince samimi olduğunu düşünürüm. Ben genelde hep kalırım, adımlarım bedenimden bağımsız toprağa köklerini çoktan salmış yaşlı bir ağaç kadar ağırdır. Yer yer susuz, pek tabii sert meltemlere maruz kalmış.. Ilık ve asabi meltemler yerini firari fırtınalara bıraktığında toprağımdan ayrılmış köklerim tutunacak yeni bir yaşam aramak için beni yeniden ayaklanmaya zorladı işte. Artık zamanı gelmişti. Zihnimin susuz topraklarının eşiğinden son kez gözlerimde yaşlarla ve kalbime sirayet eden zalim bir acıyla bakakaldım. Çıkarken kapıyı sessiz ve ıssız, usul usul kapatmıştım, anıları uyandırmadan, ninniler fısıldayamadan... Bu, bu eve son bakışımdı. Hoşçakal. Kalmak istersen, ya da hoş hatırlanmaya değerse tabii.. Ben şimdi, köklerimle hayata daha sıkı tutunacağım bir toprak arayışındayım. Her şeyin sonunda ve bir o kadar da başındayım. Sadece bugüne mahsus. Belki tekrar ve tekrar.
Merve Yurtsever Daima Edebiyat sitesinde Bir Talanın Sevinci Üzerine Yazdı
"Fark edişler, başkaldırışlar, nokta koyuşların hâkim olduğu Gülnaz Eliaçık Yıldız’ın Bir Talanın Sevinci Adlı kitabı 18 öyküden oluşuyor. Şule Yayınları imzasıyla çıkan kitabın kapağında bulunan ters ağaç simgesiyle öykülerde daha başlamadan alt üst olacağının mesajını alıyor okur. Kitapta sesi kaçan insanların sesinde, düşü kaçan insanların düşüncelerinde buluyoruz kendimizi. Gülnaz Eliaçık Yıldız eserinde, çok fazla biz gibi bir o kadar da bizden uzak gibi bir duygu seli yaşatıyor diyebilirim. İlk öyküsü “Kursaktaki Heves” ile yatalak bir hastanın dili oluyor. Kahraman bakış açısıyla örümcek metaforu üzerinden yaşamı algılayıp kıyaslara sürüklüyor yazar. Öykü bütününde antropomorfizm (insan biçimcilik) bir atmosferin var olduğunu söylemek mümkün. Düşünce tarihinin en sık sorulan sorularından biri insanın hayvanı nerede konumlandırdığı ve nasıl ilişkilendirdiğidir. Bilinçaltı sembolik dilinde örümcek anne ile özdeştirilir. Psikanalatik açıdan bakıldığında hasta bakıcıya muhtaç olan öykü kahramanının örümcekle özdeşleşmiş anlatısı annesinin bakımını arzulayan bireyi temsil ediyor diyebiliriz. "... edebiyatdaima.com/merve-yurtsever...
Reklam
❤️‍🩹*KALP KIRMA TAMİRİ ZOR* ((( Ben yokum Sen varsın Allah’ım.))) Elinde duadan başka bir şey olmayan ne yapabilir? Ey Allahım! Düşmanımı sevindirecek şekilde beni gülünç duruma düşürme, eğlence etme. Dostumdan da beni emîn eyle. Musibetimi dinimde tahakkuk ettirme. Dünyayı en büyük kaygım, bilgimin son raddesi, emelimin gayesi kılma.
Erol Günaydın vatani görevi için Ağrı’nın Yukarı Biligan Köyü’ne atanır. Öğretmen olarak görev yapacağı okulun eksiklerini görünce, bakanlığa bir dilekçe yazar. Fakat eksikler tamamlanmaz. Bunun üzerine sanatçısı olduğu Dormen Tiyatrosu’nun sahibi Haldun Dormen’e bir mektup yazar; “Patronum, bana yazın. Bana çocuk kitapları yollayın. Benim küçük vahşilerime yardım edin. Maarif hiç yardımda bulunmuyor, okulda hiç oturacak sıra yok. Sıra yapılması için on tahta verdiler. Kalemleri, defterleri hiç yok. Tebeşir yok. Galiba bu ay maaşı bunlara yatıracağım. Önlüklük siyah kumaş yollarsanız çok makbule geçecek. Burada bulmanın imkanı yok. Dağda geçecek günlerimi süsleyecek bu güzel gerçekleştirmek istediğim hayallerim. Muhtara söyledim, köylülerle çalışıp köyün yollarını düzelteceğiz. Baharda da köye ağaç dikeceğiz. Patronum isteklerim çok oldu ama bunlar çok az paraya bakar. Çok özledim sizleri. Kendimi bu işlere vermezsem hiç günler geçmeyecek. Bitmeyecek... Dağlar kadar büyüdü içim...” Saygı ve rahmetle 🙏🙏💖💖
KARANFİL KIZ
O zamanlar dünya gerçekten de bir öküzün boynuzlarında durmaktaymış ve Karanfil Kız'ın bu aşırı gelişmiş iribaşa söyleyecek bir çift sözü varmış. Ama dur bak, en iyisi baştan başlayayım. Şimdi bu Karanfil Kız babasını fazla görememekten şikâyetçiymiş. Çünkü adamcağız haftanın her günü, hatta bazen haftasonları bile geç saatlere kadar çalışır,
Bir şeyler yapmalı Ülkesi Ve düşleri çalınmış Sürgün edilmiş Tutsak edilmiş Tel örgülerle çevrilmiş Kıyılmış
Reklam
Oduncunun dili işlevseldir; çünkü ağacı keserek ağaçla kendi arasında nesnel bir dil oluşturur. Bu yüzden ağaç üzerine değil ağacı konuşur. Ancak ağacı kesmeyen biri ancak ağaç hakkında ve ağaç üzerine konuşabilir. Yani söylen oduncuya değil, ağaç üzerine konuşan bireye aittir; çünkü o erki elinde tutan ve yalnızca etkin olandır. Bu durum ağaç üzerine konuşan bireyi ağacı yadsıyor yapmaz; çünkü söylenin amacı nesneleri günahsızlaştırmak, arıtmak, doğa ve sonrasızlık olarak temellendirmektedir. Bu yüzden ağaç kesmeyenin söyleni ağacı işlemeye değil de şakımaya yöneliktir. İşte bugün her fırsatta eleştirdiğimiz, ağzımızda alelade çıkıveren "hamaset" tam da bu şakıma değil de nedir? Hamaset, nesnenin içini boşaltır ve öyle bir zemin hazırlar ki insanlar artık bu söylenle gerçeklik bağıntısından çıkıp kullanım bağıntısı içine girer.
Osman Gazi
OSMAN GAZİ Dünyanın en büyük devletlerinden birinin kurucusu Osman Gazi; imanını, azmini harc ederek inşa ettiği, 623 yıl payidar olan, büyük ve şerefli İslam devletini kurucusu büyüğümüz... O'nun, Rıza-i İlâhî uğruna gösterdiği ihlaslı gayretleridir ki, şanlı devleti altı asır üç kıtada payidar kılmıştır. Yine yaptığı Kur'an hizmeti
İSLAM’DA SANAT DÜŞMANLIĞI-2
TECRİD-İ SARİH1019 NOLU HADİS: Saîd b. Ebü’l-Hasan’ın İbn Abbas’dan rivayetine göre, İbn Abbas’a bir kimse gelip, “Ey Ebü’l-Abbas! Benim geçim kaynağım, elimin sanatından ibarettir. Ben şu tasvirleri yapar geçinirim, diyerek danışmış, İbn Abbas da ona, “Ben sana yalnız Resûlullah’dan işittiğim bir hadisi hikâye edeceğim. Resûlullah, “Her kim bir insan ve hayvan tasvir ederse, Allah bunu o surete can verinceye kadar azap eder. Halbuki yapılan tasvire ebedî ruh veremez de ebedî azap olunur” diye cevap verdi. Bu cevap üzerine ressamcağız şiddetli bir hışıltı ile har har soludu, benzi sarardı. İbn Abbas acıyarak, “Vay sana yazıklar oldu. Bari sanatını işlemek zaruretinde isen sana şu ağaç ve kendisinde hayat olmayan her şeyi tasvir etmeni tavsiye ederim” diye cevap verdi. {B2225 Buhârî, Büyû‘, 104.}
İnsan olmaktan
Düşünmek.. Fark etmek.. Düşünen.. İnsan olmak.. Düşünmeyenlerin.. Arasında.. Ne kadar zor.. Diyorum ki bazen..
Reklam
Fatih
Fatih
Hocamızın tasviri. Duvarları kitapla örülmüş bir kulübe kapısında parmaklık var. Parmaklığın arkasından dışarıyı tebessem ile seyreden orta yaşlı bir erkek. İçeride meşale yanıyor gibi sarı bir ışık. Dışarda kulübenin sağında dalları kulübenin üzerine uzanan bir ağaç ağacın altında orta yaş tesettürlü bir kadın. Kulübenin çatısında farklı yaşlarda üç çocuk biri erkek biri kız birde bebek olsun.
BEZDİRENLER DERGÂHI
Herkes gelip geçer, Geçene kadar ruha işkence eder. Tomarla sersemlik, Kalıp gibi oturan gereksiz şatafat. Herkes bomboş bir bedenden ibarettir, Kafasının içinde bir pamuk tarlası var. Gereksiz bir bencillik alır,
eğitim ve kadın
" Erkeklere verilen eğitim yalnız kendi şahıslarında kalır, ölümleriyle yok olur. Kadınlara verilen eğitim ise çocuklarına ve gelecek nesillere de geçer. Erkeklere eğitmek gölge veren bir ağaç dikmek, kadınları eğitim vermek ise hem gölge hem meyve verecek bir ağaç dikmektir. Gölge, kendi eğitilmişliğinden topluma yapılacak iyilik, meyve ise yetiştirilecek eğitim görmüş çocuklardır. Kadınları eğitmeksizin yalnızca erkeklere eğitmeye çalışan bir toplum, kum üzerine temelsiz bir köprü kuran, Yağmur yağdıkça köprünün yıkıldığını görüp yeniden yapmaya mecbur olan bir adama benzer. Bir toplumun eğitiminin temeli kadınların eğitimidir. Kadınlar toplumun esasıdır. Uygarlığın oluşumu, toplumların mutluluğu kadınların eğitilmesine bağlıdır. "
1.349 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.