Bir salıncak harmonisi altında kayıyor yer altımda ..Her dönüşümde büyüyor otlar kalınlaşıyor salıncağımı tutan ağacın gövdesi .Daha ileri ,daha yukarı arzusuyla salınıyor hırsımın salıncağı bir aşağı bir yukarı voltasında. Gökyüzü bir bulut , bir kar ,bir yağmur, bir güneş .Her mevsim bir bir geçip gidiyor ayaklarımın altından. Saçlarımı tel tel ağartıp alırken rüzgarında .. Ağacım yaşlanıyor ben salındıkça, otlar sararıyor ,yer çamur ,yer beyaz ,yer yeşil ve yer kuruyor. Gövdesi bükülüyor ,benden habersiz sallanıyor artık salıncağım .Tempo tutamıyor seyrime artık. Genç bir ruh, ihtiyar beden misali .Benden gizlemiş ağacım ;sırtım dönük kalburunu.. ayaklarım toprağa değiyor çünkü farkediyorum . Gökyüzüm kayboluyor seyrimden. Hissettirmeden, yaprakları sararmış kavak, yelleri esiyor karşımda..anlıyorum ,bu son bahar .Hayatın özetini çıkarmaya hazırlanıyor yaşım ve herkes gibi bir damla gözyaşında hayatım dökülüyor..
Hiçbir şey hayat kadar şaşırtıcı olamaz. Yazı hariç. İbni Zerhani
Reklam
Ben Bir Ağacım
*** “ Acaba Leyla’yı çadırında çoban kılığında ziyaret eden Mecnun ‘ a gölge mi olacaktım ? Umutsuz inançsızın ruhundaki karanlığı anlatayım diye gecenin içine mi karışacaktım ? Bütün cihandan kaçıp denizler aşıp , kuşlar , meyvelerle dolu bir adada huzur bulan iki sevgilinin mutluluğuna eşlik etmek isterdim ! ••• Hangi hikayeye mana ve zarafet katacaktım ? “
Gitme (naçizane)
-Neyim var neyim yoksa alıp götürürsün gitme !! -Zaten neyim varki,köküm sıkı sıkıya toprağa tutunmuş,adını kimselerin bilmediği o kokulu ağacım işte -Köküm dağlardadır,köküm kardeş dağlar da,köküm her yanı yara bere olmuş memleketimin dört bir yanında Tutunmalısın toprağa,saçaklarını salmalısın her bir yandan her bir yana,gitme -Gidersen yeni doğmuş,saçları ayçiçek sarısı kızlarım,çocuklarım doğmaz değil,doğar da,ağlar da,yanar da,büyür de.. -Ama yüreği güzel kara kaşlı,kömür karası,anadolumun yiğit,çatal yürekli delikanlısı olmadı mı,eksik kalır yavrum,sevdasını yüreğime sığdıramadığım kızım,çocuklarım yarınlarım eksik kalmaz mı ? gitme !! -Yaşamalısın ! Kışa inat baharlara,çiçek açan zamanlara,meyve verene kadar yazlara.. -Bahar mı gördük ki biz ? Yazımızı kışa çevirme,ne olursun gitme !!!
Ben bir ağacım. Çok yalnızım, yağmur yağdıkça ağlarım.
Yaşam ne çok ölüme gerek duyuyor!
Açık görebilmek için ölümün soğukluğuna gereksinimimiz var. Yaşam yaşamak ve ölmek, başlamak ve bitmek ister. Seni sonsuza dek yaşamaya zorlayan yok ama ölebilirsin de çünkü içinde ikisi için de istem var. Yaşam ve ölüm var oluşunda bir denge tutturmalı. Bugünün insanı ölümden büyük bir gereksinim duyuyor çünkü içlerinde çok fazla yanlışlık yaşıyor ve içlerinde çok fazla doğruluk ölüyor. Dengede olan doğrudur, dengeyi bozan yanlış. Oysa dengeye ulaşırsa onu koruyan yanlış, onu bozansa doğrudur. Denge aynı anda yaşam ve ölümdür. Yaşamın tamamlanması için ölümle denge uygundur. Ölümü kabul edersem ağacım yeşillenir çünkü ölen yaşamı arttırır. Dünyayı saran ölüme dalarsam tomurcuklarım açılır. Yaşam ne çok ölüme gerek duyuyor!
Reklam
Yine çıkıp gelsen ışıklı yollarıma, bir merhaba desen gelecek yazıma, Bahar esintisi sarsa içimi, ruhumu okşasa radyoda çalan son müzik 🎶 Bir meltem rüzgarı esse savursa saçlarımı Güneş gibi doğsan kasvetli günüme gündüzüme, Kök salsan Ağacım olsan 🌿 çiçek açsam dallarında 🌸🐞 📝Suzan hanım
Şu yalan dünyada bir dikili ağacım yok ama bin dikili acılarım var.Acılarım benim gibi kimsesiz içinde sen olmayan acılar. Neşet Ertaş
İçime işleyen acıyı size değil bir suya bırakmayı öğrendim dal olmaktan vazgeçeli çok oldu bu yüzden ne bir ağacım var bana beden ne de çiçek açacak benden ,
Fakat ağaçtan, çimenlerden, dereden uzaklaşıp şehre, insanların olduğu yerlere, sokaklara, binalara, kapıya pencereye, koridora, çatıya bodruma, insanların ömürlerini tükettikleri karanlık mahremiyet köşelerine, kalabalıkların hareketliliğine, yataklara, sandalyelere ve fırınlara her zaman geri döndü. Ağaç ise öteki, daha eski ve güzel aleme, kirlenmemiş asude dünyaya aitti; başka zamanın toprağından, suyundan, havasından, Tanrısal faziletten vücuda gelmişti, antik mekanların huzur dolu sessizliğinde, Roma’da, Atina’da, Kahire’de raks eden beyaz incir ağacı. Dişlerini sıkarak kendini ağacın düzgün dallarının üzerine çeker, ağaçla konuşurdu: “ Senin geldiğin zamanın bir parçası olmak, eski dünyada olmak, bir yandan da burada, meyvelerini yemek, gücünü hissetmek, dans ederken seninle olmak; ben, dünyada bir başıma, sadece seninle, benim ağacım, bendeki sen.” Ağaç da çocuk da ölmüş, yine de ebediyen var olacaklar, beyaz ağaç ağır ağır dans ediyor, çocuk konuşulmamış, konuşulamaz bir dille ağaca sesleniyor: “ Sen, dünya güzeli, sokaklar beni bekliyor, vaktim geldi.”
Sayfa 148Kitabı okudu
Reklam
İçime işleyen acıyı size değil Bir suya bırakmayı öğrendim Dal olmaktan vazgeçeli çok oldu Bu yüzden ne bir ağacım var Bana beden Ne de çiçek açacak benden. Birhan Keskin..🌱
HAYATIM değil, bu yokuşa benzer an içinde çabaladığımı gördüğün. Bir ağacım ben ardımdakilerin önünde, bir ağızım, birçok ağzımdan yalnızca biri, o en çabuk kapanan. İki nota arasındaki suskunluğum ben, birbiri ile geçindiği söylenemeyen: Çünkü ölümün notasıdır hep yükselmek isteyen-
Okulda ilk öğrendiğim şey bazılarının aptal olduğu, ikinci öğrendiğim şey ise bazılarının daha da aptal olduğuydu.
"İçime işleyen acıyı size değil Bir suya bırakmayı öğrendim. Dal olmaktan vazgeçeli çok oldu. Bu yüzden ne bir ağacım var Bana beden Ne de çiçek açacak benden.." -
Birhan Keskin
Birhan Keskin
"bakıyorum, ne yeteri kadar ağacım ne çakılım, ne insanım yeteri kadar türlü giysilerle çıplağım, üşüyorum..."
Sayfa 385 - Yapı Kredi YayınlarıKitabı okuyor
1,500 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.