Meral ağır hasta diye. Biliyorduk, ciğerlerinden hasta olduğunu. Kanaması var, acele doktor, dediler. Açtım Samatya İşçi Sigortası Hastanesini. Gazetede çalışan sigortalı bir bayanın kanaması var, acele doktor gönderin, dedim. Biz karışmayız, siz Sultanahmet'ten isteyin dediler. Açtım Sultanahmet Hastanesini, hastanın nerde oturduğunu sordular.
İki Şey Silmeye çalışma yavrum lekeni gözyaşlarınla, çünkü bitektir leke taşır görkemli düşlere mahvolmaz renklerini dehşetin karanlık yol açıp kendine en yalın suda bile
Reklam
Beyaz Mantolu Adam
Kalabalık bir topluluk içindeydi. Başarısızdı. Parası yoktu. Dileniyordu. Caminin önündeydi. Büyük bir camiydi bu. Minareleri, kubbeleri, kemerleri ve parmaklıklı pencereleri filân hepsi tamamdı. Özellikle avlusu: dilenenler için en önemli yer. Bir kenarda duruyordu. Hiçbir hüner göstermediği için ya da acındırıcı bir garipliği olmadığı için
Sayfa 13 - Sinan Yayınları 1973 - İletişim Yayınları Bütün Eserleri 4 İstanbul 1987 2.BaskıKitabı okuyacak
KARINCA HİKÂYESİ Karınca hikâyesi bizimkisi; Emektar bir karınca, sahnedeki; Yılgın, yorgun ve bitkin… Düşünceli ve düşünceli olduğu kadar da endişeli… Güvensiz bir karınca bizimkisi;
Bugün sömürülen üretici katmanı artık işçi sınıfı değil, orta sınıf olduğu görüşünden hareketle radikal bir psiko-toplumsal degişim.Ödedikleri ağır vergilerle çoğunluğun egitimini, sağlığını, vs. finanse eden bu katman aslında gerçek "bağışçılardır".
Bize özgürlükçü ordu gerekiyor. Bu nedenle halk kitlelerini kendi tarafımıza çekmek zorundayız. Onları kazanmak zorundayız,” diye devam etti Georg. “Ama nasıl!?” diyerek onun sözünü kesti Franz. “Sen bize işçi ve zanaatkârlarla birlikte olmayı mı teklif ediyorsun? Onlar ki, pis işlerinden başka hiçbir şey bilmezler. İşçiler, despotizme karşı savaşmaya kalkışacaklarına otursunlar okuyup yazmayıöğrensinler ilk önce. Fakirler, kendi istekleriyle olmasa bile sosyal gelişimi, ilerlemeyi engelliyorlar...” “Evet, haklısın. Bizden işçilerle vakit kaybetmemizi istiyorlar,” diye bağırdı tıpçı Wilhelm birasını bitirerek. Büchner’in konuşmaları, kıvırcık favorili, süslü, şişman biri olan Wilhelm’i kudurtmuştu. Büchner, öfke dolu bakışlarını karşısındaki üniversitelilerde gezdiriyor, dişlerini sıkıyordu. “Evet, halk, siyasetin teorik sorunlarıyla ilgilenmiyor,” diye başladı Georg kısık bir sesle, kendisini tutmaya çalışarak. “Ama biz bunun nedenini biliyoruz. Seçme hakkına bile sahip olmayan bu insanlar, neden siyasetle ilgilensinler ki? Ağır vergilerin altında ezilen, her gün açlıkla karşı karşıya olan köylüler, nasıl gazete okuyabilirler? Bunu yapabilmek için ne paraları, ne de zamanları var. Okur-yazar da değiller. Biraz da aşağıya inin. Gidin o insanların yanına, onlarla kendi dillerinde konuşun, ihtiyaçlarını konuşun; ancak o zaman sizi anlayabilirler. Köylülere, zaten hiçbir anlamı olmayan anayasadan bahsetmeyin. Yoksulluklarını, açlıklarını konuşun ve o zaman onların zaten arkanızda olduğunu göreceksiniz. Çünkü onları artık kazanmış olacaksınız."
Sayfa 101Kitabı okudu
Reklam
1,000 öğeden 11 ile 20 arasındakiler gösteriliyor.