•Onur Özkan•

•Onur Özkan•
@onurozkan7
"Ars longa, vita brevis" ¤
Üniversite
İzmir • Mersin • KKTC
¤ İzmir
1809 reader point
Joined on December 2014
Sabitlenmiş gönderi
Harese
Harese nedir, bilir misin oğlum? Arapça eski bir kelimedir. Bildiğin o hırs, haris, ihtiras, muhteris sözleri buradan türemiştir. Harese şudur evladım: Develere çöl gemileri derler bilirsin, bu mübarek hayvan üç hafta yemeden içmeden, aç susuz çölde yürür de yürür; o kadar dayanıklıdır yani. Ama bunların çölde çok sevdikleri bir diken vardır. Gördükleri yerde o dikeni koparır çiğnemeye başlarlar. Keskin diken devenin ağzında yaralar açar, o yaralardan kan akmaya başlar. Tuzlu kan dikenle karışınca bu tat devenin daha çok hoşuna gider. Böylece yedikçe kanar, kanadıkça yer, bir türlü kendi kanına doyamaz ve engel olunmazsa kan kaybından ölür deve. Bunun adı haresedir. Demin de söyledim, hırs, ihtiras, haris gibi kelimeler buradan gelir. Bütün Ortadoğu’nun âdeti budur oğlum, boyunca birbirini öldürür ama aslında kendini öldürdüğünü anlamaz. Kendi kanının tadından sarhoş olur.
Doğan KitapKitabı okudu
Reklam
128 syf.
·
Not rated
Otisabi - Manga Serisi 1
Otisabi - Manga Serisi 1Yılmaz Aslantürk
7.2/10 · 42 reads
Vahşi Soğuk
Hava soğuktu, hem de çok soğuktu. İnsanın yalnız bedenini değil, ruhunu da donduran bir soğuktu. İnsana varlığını, geçmiş hayatını, mevcut durumunu, hayatın anlamını, mücadelenin değerini, nefes alabilmenin kıymetini sorgulatan bir soğuktu. Kimi zaman medeniyetin göbeğinden doğaya gelen, kimi zaman ise kendini bildi bileli doğal hayatla iç içe yaşamış insanların canını dişine takıp mücadele ettiği bir soğuktu. İnsana ummadığı şeyler yaptırabilen, onu ölümün kıyısına kadar sürükleyip ona kahkahayla gülerek, "Bakalım şimdi ne yapacaksın?" diyen vahşi bir soğuktu.

Reader Follow Recommendations

See All
232 syf.
·
Not rated
Ateş Yakmak
Ateş YakmakJack London
7.7/10 · 11.6k reads
•Onur Özkan• tekrar paylaştı.
TÜRKİYE İŞÇİ SINIFINA SELÂM
Türkiye işçi sınıfına selâm! Selâm yaratana! Tohumların tohumuna, serpilip gelişene selâm! Bütün yemişler dallarınızdadır. Beklenen günler, güzel günlerimiz ellerinizdedir, haklı günler, büyük günler, gündüzlerinde sömürülmeyen, gecelerinde aç yatılmayan, ekmek, gül ve hürriyet günleri. Türkiye işçi sınıfına selâm! Meydanlarda hasretimizi haykıranlara, toprağa, kitaba, işe hasretimizi, hasretimizi, ayyıldızı esir bayrağımıza. Düşmanı yenecek işçi sınıfımıza selâm! Paranın padişahlığını, karanlığını yobazın ve yabancının roketini yenecek işçi sınıfına selâm! Türkiye işçi sınıfına selâm! Selâm yaratana!
Sayfa 147 - Adam Yayınları - 12 Ağustos 1962Kitabı okudu
Reklam
•Onur Özkan• tekrar paylaştı.
Jack London (12 Ocak 1876 - 22 Kasım 1916)
"Ben işçi sınıfı içinde doğdum. Coşku, hırs ve ülkü denen şeyleri çok genç yaşlarda keşfettim. Bu tutkuları dindirebilmek çocukluk yaşamımın en temel sorunu oldu. Gemilerde tayfalık, limanlarda hamallık yaptım; konserve fabrikalarında, daha başka fabrikalarda ve çamaşırhanelerde çalıştım; ot biçtim, halı temizledim, cam siliciliği yaptım. Ama hiçbir zaman emeğimin tam karşılığını alamadım. Aşırı çalışma beni hasta etti. Ömrüm boyunca gövdemle hayvan gibi çalıştım ve ne denli çok çalıştıysam toplumsal çukurun dibine o denli fazla yaklaştım. Bundan böyle ölesiye çalışmayacağım. Eğer bir daha ölesiye çalışırsam, gerekenden bir damla fazlasını yaparsam: Allah belamı versin!"
•Onur Özkan• tekrar paylaştı.
Moskova'lı İşçilerin 1935'te Büyük Metroya Sahip Oluşları!
Duyduk ki: Seksen bin işçi yapmış metroyu, birçoğu günlük işlerinden sonra, çoğunlukla geceleri sabahlara dek. O yıl boyunca hep delikanlıların ve kızların güle oynaya tünellerden çıktıkları görülürmüş, harca batmış ter içindeki iş giysilerini göstererek gururla. Aşılmış bütün engeller- yeraltı suları, çok katlı yapıların
•Onur Özkan• tekrar paylaştı.
Zatopek Koşusu...
Emil Zatopek Çekoslovak bir maden işçisi. 1942 yılında Almanların işgalini ve Nazizmi yaşıyor. Hayatını sıradan bir işçi gibi sürdürmeye çalışırken, tesadüfen başladığı atletizmdeki yolu Olimpiyatlara kadar uzanıyor. Zatopek, 5 bin metreyi, 10 bin metreyi ve maratonu aynı olimpiyatta koşup altın madalya alan tek koşucu. Lakabı "Çek Lokomotifi." Bütün atletlerin koşma stilleri konusunda çok fazla araştırma var. Emil Zatopek’in koşması bu standartların hiçbirine uymuyor, bu yüzden onu ayrıca sınıflandırmışlar. Atletler koşarken yorulduklarında, arkadakini kollayarak tempoyu düşürür, enerji toplarlar. Zatopek ise enerjisinin bittiğini hissedince depar atmaya başlıyor. Özellikle bu hareketi rakiplerini deliye çeviriyor. Bu enerji nereden çıkıyor, tam da enerjisi bitmek üzereyken? Elini kolunu sallıyor, yüzü acıyla kasılıyor, bekliyor, yeniden koşuyor,duruyor, tekrar koşuyor. Yorulduğu yerde bütün enerjisiyle yeniden koşan bir adam. Emil Zatopek'in koşusu Türkiye'deki devrimcilerin koşusuna benziyor. En yorulduğu anda bütün gücüyle tekrar depara kalkan bir koşuculuk. Bunların tekniği yazılmıyor, yazılamıyor. Bu bizim kendi Zatopek koşumuz.
Sayfa 227 - Ayrıntı YayınlarıKitabı okudu
•Onur Özkan• tekrar paylaştı.
Teb...
Bertolt Brecht "Okumuş Bir İşçi Soruyor" adlı şiirine şu dizelerle başlar: "Yedi kapılı Teb şehrini kuran kim Kitaplar yalnız kralların adını yazar Yoksa kayaları taşıyan krallar mı?" Teb, Mısır'da, bilimin ışığının toplandığı, bilgiye susayanlar için çağlayanların aktığı bir kentti. Binaların içlerinde, duvarlarını oluşturan tuğlalardan daha çok sayıda kitapların olduğu Teb kenti, bir dönem, aydınlanmacıların Kutupyıldızı olmuştur.
Demokrasi Diktatörlüğü
"Eğer demokrasiden hem bölünmüş olmayan hem de hiyerarşik biçimde, sınıflar halinde düzenlenmemiş bir halkın iktidara fiilen sahip olması anlaşılıyorsa, demokrasiden çok uzak olduğumuz gayet açık. Bir sınıf diktatörlüğü rejiminde, kendi isteklerini şiddet yoluyla dayatan (bu şiddetin araçlarının kurumsal ve anayasaya uygun olmasının önemi yoktur) bir sınıf iktidarı rejiminde yaşamakta olduğumuz son derece açık; bu yüzden de bizim demokrasiyle uzaktan yakından alakamız yok."
Reklam
•Onur Özkan• tekrar paylaştı.
İnsanlık öldü!
"Nihayet insanlık da öldü. Haber aldığımıza göre, uzun zamandır amansız bir hastalıkla perçinleşen insanlık, dün hayata gözlerini yummuştur. Bazı arkadaşlarımız önce bu habere inanmak istememişler ve uzun süre, 'Yahu insanlık öldü mü?' diye mırıldanmaktan kendilerini alamamışlardır. Bu nedenle gazetelerinde 'İnsanlık öldü mü?' ya
Bölüm 11: Yalnızlığın OyuncaklarıKitabı okuyacak
•Onur Özkan• tekrar paylaştı.
"Bir ülkeyi tanımak istiyorsanız, o ülkede insanların nasıl öldüğüne bakın.”
•Onur Özkan• tekrar paylaştı.
Albert Camus (7 Kasım 1913 - 4 Ocak 1960)
Ölüm bir istatistik ve devlet işi oldu mu, dünya işleri artık iyi gitmiyor demektir. Ama, ölüm soyutlaştı mı, yaşam da soyutlaştı demektir. Bir adamın yaşamını bir ideolojiye kul köle etmek, onu soyutlaştırmak değil de nedir? İşin kötüsü, biz,ideolojiler, hem de toptancı ideolojiler çağındayız. Bu ideolojiler, kendilerine, dar
•Onur Özkan• tekrar paylaştı.
"Umut; bir yolun dönemecinde, tüm hızınla koşarken, birden yetişen kurşunla yere serilivermekti..."
•Onur Özkan• tekrar paylaştı.
Umut
"Umutsuz bir edebiyat ne demek olabilir? Umutsuzluk susar. Kaldı ki susmak bile, eğer gözler konuşuyorsa, bir anlam taşır. Gerçekten umutsuzluk can çekişme, mezar ya da uçurumdur. Umutsuzluk konuştu mu, hele yazdı mı, hemen bir kardeş el uzanır sana, ağaç anlam kazanır, sevgi doğar. Umutsuz edebiyat sözü birbirini tutmayan iki sözdür. Çünkü edebiyat olan her yerde umut vardır.”
12.8k öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.