ÇEKİLDİM
Çekildim yine köşeme, sensizliğime Kenarda bir odabaşı, elinde kalem diğer tarafta parşömen
Parşömen aklımı okur, odabaşı parşömene yazar.
Ben düşünmekten yorgun, ben düşünmekten sürgün
Çekildim yine inzivaya
Köşede bir gardiyan durur
Bir elinde anahtar, diğer tarafta urban. İlmek ilmek düğümlenir boğazım
Kurur boğazım bir gece kâbusunda Çekildim elden, dilden
Dünya bir tarafta ben bir tarafta Dünyanın uykusu ağır, adaleti aksak
Ben ha varım ha yok
Çekildi kanım, kurudu yaşım
Gölgelerin arasında, denizin ortasında Bir tarafta durgunluk, diğer tarafta delice dalga
Enginin içinde kurumuş papatya
Ne renkti, artık farkı yok
Çekildim, kara yazının önünden
Ne tarafa gidecekse gitsin
Bir yanda ayaz, bir yan yangın yeri İkisinin sonu da malum
Çatalın, ayrımın önemi artık yok
Bir yol ayrımı, yolun dönüşü
Başı sonu önemli değil.
Terazinin bir kefesinde hayat, bir kefesinde ölüm var...
çekildim.
İlksöz: Ölüm acı, ölümü beklemek daha da acı.
Simone de Beauvoir yurtdışında seyahatteyken bir telefon alır; annesi hastaneye kaldırılmıştır. Evde düşüp uyluk boynunu kırmıştır. Yaşlı olmasına rağmen kendi işlerini görebildiğinden yalnız başına kalabilen annesi güç bela sürünerek kapıya ulaşmış durumu komşularına bildirmiştir. Hemen ambulans
Hapishanede özel bölümde kalıyordu, orada da şaşılacak kadar az konuşurdu; daima sessiz, durgun bir hüzün içindeydi. Sanki “kuruyordu” hapishanede. Bunu mahpuslar da söylüyordu, Mihaylov aralarında iyi bir anı bırakmıştı. Aklımda yalnız gözlerinin çok güzel olduğu kalmış, neden bu adamın belleğimde bu kadar yer ettiğini doğrusu ben de bilemiyorum.
Belki de yukarıda veremlilerden konuşurken, sadece bu ölüm dolayısıyla o zaman aklıma gelen düşüncelerle, kafamda yer eden izleri elimde olmayarak tekrarladım. Bununla beraber, Mihaylov’u öyle pek fazla tanıdığım da yoktu. Henüz çok genç, yirmi beş yaşlarında, uzun, ince bir adamdı; son derece sevimli bir yüzü vardı. Hapishanede özel bölümde
ölüm ve hayatın anlamı üzerine düşünce provokasyonu
Kitabı okurken, bir anda kendimi hayatın ve ölümün manasını sorgularken buldum. Malum, akşam yemeğinden sonra böylesi ağır bir okumaya dalmak pek de akıllıca değildi.. Hele ki "Doğru ve dürüst bir hayat yaşadım. Peki, neden bu kadar acı çekiyorum?" cümlesi, beni derin düşüncelere gark etti.
Lakin, eserin bazı kısımları oldukça melankolik idi. İvan İlyiç'in sürekli elem ve ıstırap çekiyor olması da beni depresif havadan kurtulmak için çikolata arayışına itti :)
Artık kitabı kapatırken, sadece hüzünlü değil, aynı zamanda hayat dolu bir hisle de doluyum)
İvan İlyiç'in ÖlümüLev Tolstoy · Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları · 202245.9k okunma