Büyülendiğimiz bazı şeylerin bozulması iyidir, bozulmadan kalsaydı onun büyü olduğunu düşünmeyecek ya da fark etmeyecektik. Tıpkı bazı şeyleri, bazı şehirleri, evleri, insanları, sevdiklerimizi, zamanları, aşkları, belirli kesitlerde, belirli zaman dilimleri içinde anımsadığımız gibi. Büyünün sürmesi için de gerekli olan bu zaten. Çocukluk insanın en büyülü dönemi kuşkusuz, düşü, cenneti. Onun bile büyüsünün sürmesi için insanın büyümesi gerekiyor önce. İşte böyle. 
Uzun şiirlerin kabusları olmalı, seni uyandıran ne varsa tutup içine almak için. Alınlarında yaşlı suratlar biriksin diye. Limonu sever miydim bilmiyorum, limon kokulu çocuklar da öptüm. Kayıp bir sokak köpeği bile olsa daha temkinli davranırdı, soluyarak geçtiği beton blokları hiçe sayarak yükselen tekli ağaç kovuklarından. Neyi kalmıştı kendi gölgesinden başka kucak. Ben bir şey değildim. Beni bir şey olduğuma inandırdılar. İnanmazdım belki o tekli ağaç kümelerinden düşmeseydi gölgeme kucak.
Reklam
Karşımızda, altımızda, yanımızda, üstümüzde, önümüzde, dün, yarın ve şimdimizde, hem bizle hiç ilgisi olmayan, bize kırgın ve çeşitli ukalalıklarımızdan, küstahlıklarımızdan, uzaklıklarımızdan yorulmuş, hem yalnızca bizim için ve bizimle var olmaktan öteye bir isteği olmayan, bütün istek nesnelerimizi içinde barındıran, üzerine konuşulmaktan çok, üstünde ve içinde ve onun kazandırdıklarıyla uyumlu yaşanmasını bekleyen, yitirirsek asla bulamayacağımız, uçarsak ya da uçmaya hazır bir dinginliğiye varırsak ondan hiç ayrılamayacağımız bir bilinçüstü var, adı Doğa. Hep bizi bekledi, tekimizi, ikimizi, hepimizi bekledi.
Burun kıvırdığımız her şey, burnumuzu biraz daha büyütüyor!
Dünya herkesin ayaklarının altından hızla ‘geçiyor’, geçiyor...
Zamanın uçsuz bucaksız labirentlerinde ben de varım, beni duyun, beni görün, beni yakalayın; çığlıklarım sağır duvarlara çarptıkça güçlüyü oynamaya devam edeceğim.
Reklam
475 öğeden 51 ile 60 arasındakiler gösteriliyor.