Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Remzi KAYA

Remzi KAYA
@agrion
Okuma alışkanlığını geç kazanmış şanssız birey.
Ütopya'da savaş insanlık dışı bir olay olarak değerlendirilir ve uzak durulur. Devletler arasında bir anlaşmazlık söz konusu olduğunda barışı tesis etmek adına mümkün olabilecek her yol denenir, buna rağmen bir çözüm bulunamıyorsa savaşa gidilir. Yoksa makul bir neden olmadıkça, sırf insanların kendi çıkarlarını tatmin etmeleri için onca masum insanın katline hiçbir Ütopyalı yönetici ya da yurttaş sıcak bakmaz.
Reklam
O anda kadını toplumdan çıkararak dışlayan İslam dünyasıyla, uygarlığı kadınla birlikte kuran Hıristiyan kültürü arasındaki fark somut olarak belirdi gözümün önünde. İşte en temel sorun, en temel farklılık buydu. Sadece erkeklerin rol aldığı, kadınların eve kapatıldığı ya da örtüler altında gizlendiği bir toplumda uygarlık kurulamıyordu.
Bir şimdi var, bir gelecek, bir de tarih; daha doğrusu tarih diye bir sandık ki tıka basa dolu. Kleopatra, kendi zamanından binlerce yıl önce yapılmış olan piramitlere hayretle bakıyor, biz ise zamanımıza daha yakın olan Kleopatra'yı piramitler zamanına itiyoruz. Kraliçe bizim gözümüzde kendi zamanından geriye doğru kayıyor hızla; piramitlere yapışıyor; her şey birbirinin üstüne binmiş. Maymunla zeplin, ziguratla bulaşık makinesi, şişe açacağıyla woodoo ve piramidin önünde Kleopatra.

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
Hiçbir insan uyurken izlenmek istemez; ne de olsa kendimizi bilinçle yönetemediğimiz anlardır onlar. Ağzımız bir yana kayabilir, hafif bir sıvı gelebilir, horlayabiliriz, yüzümüze aptalca bir ifade çöreklenebilir ve bütün bunların görülmesini istemeyiz elbette. Kalktıktan sonra kendimize çekidüzen verir, duruma uygun maskemizi takar, öyle çıkarız insanların sahnesine.
Bazen zihin susar el konuşur.Mesela sevişirken, mesela hapishanede parmaklıklara dokunurken, ekmeğin sıcaklığını emerken... Aradan kaç yıl geçerse geçsin, el; sevgilinin ipeksi boynunda gezindiğini, soğuk hapishane demirlerine buz/ ateş karışımı hisle dokunduğunu, çocukken fırından eve getirdiği ekmeğin içe işleyen sıcaklığını, bir Ankara kedisinin yumuşacık, ipeksi tüyleri altında kıpırdayan esnek kaslarını, bir dostun güven veren el sıkışını, ölü bir annenin alnına son veda dokunuşundaki şaşırtıcı soğukluğu, onun morgda yatan cesedinin sararmış ayağındaki başparmağa takılan zalim etiketin metal sertliğini ve daha böyle neleri, neleri, ne anıları, ne okşamaları, ne dokunuşları hatırlar.
Reklam
Ey siz insanlar, siz benim sırrımı nereden bileceksiniz.
Beni dünyaya getirenin günahını çekiyorum, ben kimseye bu acıyı çektirmeyeceğim... Ne mutlu dünyaya hiç gelmemiş olana.
Sonraki aylarda üçüncü dereceden denklemleri ele alan çok ciddi bir eser yazmaya girişti. Bu cebir eserinde Hayyam, bilinmeyen sayıyı göstermek için Arapçadaki şey terimini kullanmıştır; İspanyolların ilmi eserlerine Xay olarak geçen bu kelime zamanla kısaltılıp sadece ilk harfine indirgenmiş, sonra da x tüm dünyada bilinmeyen sayının simgesi haline gelmişti.
Zamanın iki yüzü var, dedi kendi kendine Hayyam, iki boyutu; uzunluğunu güneşin seyri belirliyor, kalınlığını ise tutkular.
Asil insanların en neşeli zamanlarında bile bir hüzün vardır, daha düşük ruhlar ise en sefil zamanında bile neşelidir.
Reklam
Fakat herkes bilir ki hayat, yaşanmak zahmetine değmeyen bir şeydir.
İstanbul ülkesi soluk soluğa gecenin geç saatlerine hazırlanıyor; gündüz insanları akşam vakti televizyon karşısında mahmurlaşıp, içtikleri çaylarla sersemleyip, saatlerce çalışmanın verdiği yorgunlukla yatağa giderken, gece insanları, ne getireceği belirsiz ama pek tekin olmayan olaylara da hazırlıklı olmaları gereken bir geceye çıktılar.
Sayfa 401Kitabı okudu
Gandhi
19. yüzyılın sonlarında pek çok eğitimli Hintli de İngiliz sahipleri tarafından aynı muameleye tabi tutulmuştu. Meşhur bir anekdot İngilizceyi mükemmel konuşan, Batı danslarını öğrenmek için kursa giden ve çatal bıçak kullanarak yemek yemeyi öğrenen hırslı bir Hintliyi anlatır. Yeni tarzıyla İngiltere'ye giden bu adam, University College London'da okur ve uzman bir dava vekili olur. Tüm bunlara rağmen, takım elbiseli ve kravatlı genç hukukçu, bir İngiliz kolonisi olan Güney Afrika'da kendisine benzeyen "renkli tenli" insanlarla üçüncü mevkide değil de birinci mevkide seyahat etmekte ısrar ettiği için trenden atılır. Bu adam Mohandas Karamçand Gandhi'dir.
Sayfa 203Kitabı okudu
Siyah-Beyaz Zengin-Fakir
Modern Batılılar, ırk hiyerarşisi fikriyle dalga geçmek üzere eğitilirler. Siyahilerin beyazların mahallesinde yaşamasını, beyazların okullarında okumasını veya beyazların hastanelerinde tedavi görmesini engelleyen yasalar onları şoke eder. Ancak zenginlerin diğerlerinden ayrı ve daha lüks mahallelerde yaşamalarını, yine ayrı ve daha prestijli okullarda okumalarını ve diğerlerinden farklı olarak daha iyi donatılmış hastanelerde tedavi görmelerini öngören zengin-fakir arasındaki hiyerarşiyse pek çok Amerikalı ve Avrupalıya gayet normal gelmektedir. Oysa pek çok zengin insanın zengin bir ailede doğduğu için zengin olduğu ve pek çok fakirin de fakir bir ailede doğduğu için hayatları boyunca fakir kalacağı kanıtlanmış bir olgudur.
Sayfa 142Kitabı okudu
Bukalemunvari kariyerine 16. Louis'nin yanında başlayan, ardından devrim sonrası cumhuriyet ve Napolyon dönemlerinde hizmet eden, tekrar tesis edilmiş monarşide çalışabilmek için gerektiğinde bağlılığını değiştiren Talleyrand Prensi on yıllar boyunca edindiği yönetim deneyimini şu sözlerle özetlemiştir: "Süngüyle pek çok şeyi yaptırabilirsiniz, ama üstüne oturmak pek rahat değildir."
Sayfa 120Kitabı okudu
44 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.