Kitap İnceleme
Kitabın konusu: Bir keş kendi evinde ölü bulunur. Dedektif Rebus, bu davaya atanmıştır. Bir yandan bu olayı araştırırken bir yandan da uyuşturucu karşıtı bir kampanyanın yürütülmesinde görev almak zorunda kalır. Keşin ölümünün çözümü gittikçe karışmaktadır. Bu ölüm bir intihar mı yoksa cinayet mi? Neden öldü veya öldürüldü?
Şu hayata bir bakınız: Güçlülerin küstahlığı ve asalaklığı, zayıfların cahilliği ve ağzı var dili yok halleri; etrafta sınırsız yoksulluk, darlık, yozlaşma, sarhoşluk, ikiyüzlülük, yalan… Oysa bütün evlerde, caddelerde sessizlik ve sükûnet egemen.
Osmanlı insanı , İslam'ın onu donattığı rahmet elbisesi sayesinde, bu hayvancıklara , "Ağzı var , dili yok. Allah'ın yarattığı garip mahluklar. " Vicdanıyla bakardı.
Hatta ve hatta "Mancacılar" denilen kişilere para verilip sokak hayvanlarının beslenmesi sağlanıyordu. Mesela 1778 tarihli, Rumelihisarı civarındaki " Hacı Seyyid Mustafa Vakfı" sırf bu amaç için kurulan bir hayır kurumuydu.
Ayrıca köpeklerin şehri her türlü musibetlere karşı korumada paratoner görevi gördüğüne inanılırdı. "İnsanoğlunun yapmış olduğu bunca zulüm ve cinayetlere rağmen belki de Allah, o sokaklardaki garip kedi ve köpeklerin yüzü suyu hürmetine bizi büyük belalardan koruyor" inancı belleklerden hiç çıkmazdı.
Bir diğer husus da köpeklerin mahalledeki hırsızlara karşı "inzibat" görevi görmesi.
Ahmet Vefik Paşa'nın şu sözleri hatıra gelir.
" Bir çok büyük şehri emniyetsiz kılan, suç işlemeyi meslek edinmiş kitle İstanbul'da yoktur. Bizi gece tehlikelerden koruyan köpeklerimiz, suçlulara müsaade etmez"
Vs.. Vs...
Bu ve bunun gibi bir çok husus sokaklardaki o canlarımızın aslında ne kadar önemli olduğunu bizlere anlatıyor. Siz siz olun, bu dilsiz canlarımıza sahip çıkın.
Şöyle şeyler düşündüm; gerçekte durumundan hoşnut, mutlu insan ne kadar da çoktu! Ne üstün bir güçtü bu!
Şu hayata bir bakınız: Güçlülerin küstahlığı ve asalaklığı, zayıfların cahilliği ve ağzı var dili yok halleri; etrafta sınırsız yoksulluk, darlık, yozlaşma, sarhoşluk, ikiyüzlülük, yalan ... Oysa bütün evlerde, caddelerde sessizlik ve sükunet egemen. Şehrimizde yaşayan elli bin kişiden bir tanesi bile çığlık atmıyor, isyan etmiyor. Biz, yiyecek satın almak için pazara giden, kendi saçmalıklarını konuşup dinleyen, evlenen, ölülerini sessiz sessiz mezarlığa taşımaya çalışan, gündüz yemek yiyip gece uyuyan insanları görüyoruz. Oysa acı çeken insanları, hayatta, kulis arkalarında olup biten korkunç şeyleri görmüyor, duymuyoruz. Her şey sessiz ve sakin; ortada sadece dilsiz istatistiklerin protestosu var: Şu kadar insan aklını oynattı, şu kadar litre içki içildi, yetersiz beslenmeden şu kadar çocuk öldü vb ...