Yollarıma çıkma çıkarsan hiç acımam
Gözlerime bakma bakarsan dayanamam
Bilirsin sen beni ne çok sevdim seni
Ah seni bekleyeli belki 14 bahar geçti
open.spotify.com/track/3CLq3NF6w...
Saçlarıma vurdu ayrılık ayları
Bir seni çok sevdim bir de baharları
Saçlarıma vurdu ayrılık ayları
Bir seni çok sevdim bir de baharları
Bir seni özledim
Bir seni bekledim
Unuttum gidenleri
Gidenler dönmüyor geri
"Ya tamamen elimizden çıkarlarsa! Ya yeniden büyük Hun devleti düşüne tutsak olurlarsa!"
"Ah bu düşsellik! Bir tek gelişmeye bakar! Bir küçük kıvılcım harekete geçiriverir Hunları."
Sözcükleri ancak oluşturabiliyordu şimdi. O or- gazmdan sonra ancak konuşabiliyordu. Söyleyebildiği tek şey onun adıydı. "Clay!"
"Bunu halledeceğim," diye fısıldadı Clay. "Sana bakacağım."
"Biliyorum," diye mırıldandı Julia, tamamen ken- dinden geçmiş hissediyordu.
Clay öpme işine geri döndü, bu sefer
Ve madem aşk, katledici bir sadomazoşist. Senin ellerinden ölemem ben ölemem sevgilim. Senin ellerinden tomurcuklu çay içmek varken ölemem ah ölemem de seninle gül gibi yaşarım ben.
Yıl 1516.
Aylardan Kasım.
Osmanlı-Bosna Eyaleti`nde Hıristiyan çocukları ailelerinden zorla alan yeniçeriler, çocukları İstanbul`a götürmek üzere yola koyulurlar.
***********
Ailelerinden koparılan çocuklardan biri, Şahinoğlu Köyü’nden 10 yasında, esmer bir çocuktur. Osmanlı, Bayıca adlı çocuğa Mehmet adını verir. Yıllar geçer ve o esmer çocuk
"Sen bütün viskilerden, bugüne kadar yediğim ve içtiğim her şeyden daha lezzetlisin. Kalmaya geldin değil mi?" diye sordu Clay. Cevabı bir de ondan duy- mak istiyordu.
Julia evet anlamında kafasını salladı. "Kalmaya geldim."
"Artık kaçmak yok."
"Artık kaçmak yok," diye tekrar etti
Dokunma sineme bin ah işitirsin
Gözlerime bakma siyaha bürünürsün
Sana sözüm yok artık kalbimin zifirisin
Yaradana sığındım sen sevmeyi ne bilirsin...
Dokunma sineme bin ah işitirsin
Hakkımı helal etmem seni Allah affetsin....
Mayıs
"Hiçbir gencin, "genç olduğum için aman ne mutluyum" dediği duyulmamıştır. Ama her nedense ihtiyarlar "Ah! gençken ne mutluydum!" diyerek kendilerini aldatıp
dururlar."
''Hayatımızda sarfedilen muntazam bir zaman mevcuttu; bu, hiçbir şekilde iyi değerlendirilmiyordu. Ne dışarıda, ne de içeride. Bizler, bu hayattan daima kopuk bir biçimde yaşamayı ve anlamsızlık duyguları tohumlarını toprağımıza ekerek ölü olarak yaşamak için planlanmak istedik. Ve ne kötü! Yerimizden yurdumuzdan edilmemiştik, akan bir çeşmemiz; içinde prangalarımız ve kelepçelerimizle yemekler yediğimiz dört duvar çevrilmiş evlerimiz mevcuttu! Ağlıyorduk, bilmiyorduk niye. Sızlıyorduk, bilmiyorduk niye. Ve kendimizi kaybediyorduk, ölüyorduk; savruluyorduk. Cenazelerimiz kaldırılıyordu, bilmiyorduk niye. Böyle böyle çökertildik bizler, içimizde ayık insanlar kalmadı; en ayıklarımız ise cehaletimizin etkisiyle sindirilmeye çalışıldı. ah... insan bazı şeyleri görmemek, yaşamamak için ömrünü heba etmeye değer görüyor! Kendimizi aramalı ve bulmalı, hayatın esaretinden koparıp gerçekler işler için sunmalı, yoksa biteceğiz; kahroluyoruz...''
D.p zindan