Gecenin ortasından karanlık örtüyü kaldırarak yol aldık ve nihayet Münih’e vardık. Sabahın erken saatlerinde sebze halindeki koşuşturmaları, aynı Anadolu pazarlarındaki gibi hamallarla yapılan yarenlikleri, İtalyan kabzımallarla yapılan pazarlıkları ve bunun yanı sıra Alman teknolojisini yansıtan eşya taşıyan küçük araçları görmek günün ilk
Nasıl başladı, ne vakit başladı, bilemiyorum. Ama ilk belirtiler, dokuz yaşımda iken patlak verdi.
Misafirlerle bahçede oturuyorduk. Yaşlı bir zat saati sordu. Aksi gibi, kimsede saat yoktu. Eniştem içeri, saate bakmaya koştu. Ben o aralık:
“Üçü yirmi geçiyor” diyivermişim.
Bu tutturuşa, önce kimse şaşmadı. Boğazda, geçen vapurlara bakıp zamanı
“bir an önce bitirmeye karar verdim, hızlı çalışıp tamamladım ama herkes hâlâ meşguldü, başparmaklarını havada tutup, mesafe, renk gibi bir şeyler ölçüp duruyorlardı, dışarı çıkıp bir sigara yaktım, kahve içtim ve geri döndüğümde resmimin etrafında büyük bir kalabalık vardı, sırf göğüs, sansın bir hatun (anladınız) bana dönüp göğüslerini dayayarak, “ah, daha önce resim yapmıştınız değil mi?” diye sordu, “hayır, bu ilk resmim.” göğüslerini sallayıp bana sapladı ve “ah, CİDDİ olamazsınız!” ağzımdan tek çıkan, “hımmmmmmm,” oldu.”
Morde ratesden,
Esur tinda sergi Teslarom portog tis ugor arüeter,
ferto tagan ugotahenc metoy-doscent zist. Norgunh!
UBOR-METENGA
Biraz bildiğim ya da kulağıma yabancı gelmeyen
dillerden hiç birine benzetemedim.
Hizmetçinin küçük kızı karalamıştı diye belli belirsiz bir düşünceye
kapılır gibi oldum. Bu işlek yazıyla mı?
Virgüller,