Yıllar geçti,ben yoruldum
Dillerde kirlendi adım
Ne uslandım, ne duruldum
Ben seni hiç unutmadım…
Takvim sonunu unuttu
Bülbül kanını unuttu
Düşman kinini unuttu
Ben seni hiç unutmadım…
ben az konuşan, çok yorulan biriyim. şarabı helvayla içmeyi severim, hiç namaz kılmadım şimdiye kadar. annemi ve allah'ı da çok severim, annem de allah'ı çok sever. biz bütün aile zaten biraz allah'ı da, kedileri de çok severiz. hayat trajik bir homoseksüeldir, bence bütün homoseksüeller adonisttir biraz. çünkü bütün sarhoşluklar biraz freüd'ün alkolsüz sayıklamalarıdır. siz inanmayın, bir gün değişir elbet güneşe ve penise tapan rüzgarın yönü. çünkü ben okumuştum muydu neydi bir yerlerde, tanrılar'a kadın satıldığını. ah canım aristophones. barışı ve eşek arılarını hiç unutmuyorum, ölümü de bir giz gibi içimde. ölümü tanrı'ya saklıyorum ve bir gün hiç anlamayacaksınız. güneşe ve erkekliğe büyüyen vücudum düşüverecek ellerinizden ve bir gün elbette zeki müren'i seveceksiniz. (zeki müren'i seviniz.)
90'lı yılların sonu
Yer Kocaeli
Baba evi- müstakil bahçeli bir ev - ,bekarım,
O yıllarda Galatasaray Avrupa kupalarında fırtına gibi esiyor. Herkes Cim Bomlu. Saat gece yarısına yaklaşmış. CimBom bir zafer daha kazanmış Avrupada. Malum silahlar patlıyor heryerde..sevinçten. Annem birden dışarı fırladı ahlar vahlar içinde, gözünde bir dehşet
eski bir sevgilinin hatırasını örter gibi
kapandı ardımdan yedi kibir bir karar üstüne
yüz sürdüm yolların sonsuz âvâzına, yürüdüm
melekler bakmasın diye uyurken örtünen annem
ben uzak yaşına gelince şimdi naz:
âh ki büyüttüm çocuklarımı başkalarına!
Annem çok sevmelerin kadınıydı.
Bazen sevince annem gibi,
Rengarenk reçeller dizlerim kalbimin raflarına.
Annem çok sevmelerin kadınıydı,
Sıcak yemeklerin.
Başına diktikleri o taş,
Ne zaman dokunsam soğuktur oysa.
yırtarak geçiyor kalbimizden
hayatı da törpüleyen zaman
şuramızda bir şey var
acıya benzer
umuda benzer
böyle günlerde hayat
hem acıya, hem acıya benzer
gün ölümle başlatıyor hayatı
her şafak taze bir ölünün üstünde doğuyor
her sabah ölümü anlatıyor gazeteler
sol köşede ölümü kutsallaştıran bir fotoğraf
yeni bir cinayetin röntgenini çıkartıyor
Onun istediği gibi herhangi bir mesleğe sahip olamamıştım. Son diplomam, doğum belgemden itibaren benimle ilgili bütün tarihi belgeleri sakladığı dosyadaki liseden kalma olandı. Ve bu kağıtla da hayalindeki yüksek bürokrat oğul olma ihtimalim sıfıra eşitti. Ama annem yine de şükretmesini bilirdi. Nefes almamdan başlayarak işleyen her organım için şükredebilirdi.
İlk üç vişneyi verdiğinde bahçedeki ağaç
Annem sevindiydi hatırlarım.
Ah demişti.
Ah!
Üç küçük kırmızı dünya verilmişti sanki ona.
Annem çok sevinmelerin kadınıydı.
Bazen sevinince annem gibi,
Rengarenk reçeller dizerim kalbimin raflarına.
Annem çok sevinmelerin kadınıydı,
Sıcak yemeklerin.
Başına diktikleri o taş,
Ne zaman dokunsam soğuktur oysa.
Ben okşadığımda ama, ısınır sanki biraz.
İç ses!
Bu bahsi kapa!
Sen iki ters bir düz kırgınlıklar örerken beş numara şişle
Yumuşacık kakaolu kekler yapardı karşı evin annesi.
İmrenirdim...
Mutfağındaki eksik malzemeden bihaber
Tepeleme dolu kızgınlıklar yüklerdim dişlerimin arasına...
Bilmezdim anne,
Karşı evin babasında bitermiş iş;
Bunu görmezdim.
Hep başın ağrırdı...
Başın, hep ağrırdı...
Sırf bu yüzden