Sen bu akşam kumarda beşyüz lira kaybettin. Düşün, bu parada ne kadar insan ve emek hakkı var... Eğer bir hamal, sırtında elli kiloluk yükü bir kilometre ötesine iki buçuk liraya taşırsa, bu hamalın iki yüz kilometrelik emeği... Tam yedi yüz on beş ekmek parası... Bir hastahane dolusu insanın acısını dindirecek ilaç tutarı... Bayram sabahı, boynu bükük, bilmem kaç öksüzün kundura bedeli... Şu kadar kefen, yahut kundak bezi; bu kadar ah, vah yahut oh, eh karşılığı... Çocuklar! Bütün bu hak sahiplerine acıyan, bütün bu emekçilere içi sızlayan, parasını nasıl bir zara, bir kâğıda teslim eder? Düşeş niçin bey de, hepyek neden köle?.. Düşünmeğe kurcalamağa lüzum yok, çocuklar! Acımak, düşünmektedir, acımak bulmaktadır. Acıyın, yeter! Can taşıyan, yüreği atan her yaratığa acıyın! Ağzından kemiğini çaldıran köpeğe, her parçası ayrı ayrı kıvranan solucana, tabanı yanan çakala... Hepsinin üstünde insana; buruş buruş beyni, alnı ve çenesiyle gözyaşı döken insana acıyın!
Tom Daniel Hamilton 2 (Öykü Denemesi)
Tom Daniel Hamilton 1: #32524345 (Bu yazdığım hikâye, diğer hikâyenin devamı niteliğinde olup, bir nevi bir ara hikâyedir. Yani, A'dan B'ye geçişin evresini anlatmış gibi oldum. Eleştirilerinizi bekliyorum, sevgiler.) Tom Daniel Hamilton 2 Zilzurna sarhoştu. Issız sokakta sendeleye sendeleye yürüyor, 25 metre
Reklam
Raymalı-aga kendi zamanında çok tanınmış bir cırav (yırcı), bir ozan idi. Daha küçük yaşta ün kazanmıştı. Tanrı vergisi bir yetenek ve kişiliğinin üç güzel özelliği sayesinde bozkırın en ünlü yırcısı, âşık ozanı olmuştu: Güftesini kendi yazar, bestesini kendi yapar ve güzel sesiyle bunları hem çalar, hem söylerdi. Dinleyenler ona hayran
Sayfa 334 - Ötüken
Ana-Beyit mezarlığının bir efsanesi, Juan-Juanlar’ın bozkırı işgal ettikleri çağlara dayanan bir hikâyesi vardı: Sarı-Özek’i işgal eden Juan-Juanlar tutsaklara korkunç işkenceler yaparlarmış. Bazen de onları komşu ülkelere köle olarak satarlarmış. Satılanlar şanslı sayılırmış, çünkü bunlar bazen bir fırsatını bulup kaçar, ülkelerine dönerek
Sayfa 142 - Ötüken
Gıdıl İsmet...
Beni merak ediyorsanız bu resimden bana bakın. dropbox.com/s/josp2eiqbczyc... Üzerimde duran küllük, yeşile çalan taşlı çakmak ve yarım bırakılmış bir Maltepe sigarasından ibaret. Gerisi alabildiğine toz, toprak. Unuttular bizi, işe yarar yanlarımızı söküp bir boş tarlaya çektiler hurdamızı. Şimdi kurda kuşa yuva
Kızın mutluluğu Engin'i de gülümsetirken aracı denize doğru inen toprak yola sürdü. Engebeli arazide arabanın hızı mecburen düşünce Hare de sonunda koltuğuna oturdu. “Şimdi kendimi sahiden bir kelebek gibi hissediyorum,” dedi nefes nefese. Engin merakla ona döndü. “Kelebek mi?” “Ah, evet… Annem çocukken yaramazlık yaptığımda bana kelebek derdi. Aslında kızmak için söylerdi ama benim çok hoşuma giderdi.” Engin, Hare’nin kelebeklerden daha güzel olduğunu düşünse de, bu hitaptan çok hoşlandı. “Kelebek,” dedi genç kıza dönerek. “Seni tanımlayan en isabetli sözcük…” Hare coşkuyla atıldı. “Sevdin mi?” “Çok sevdim.” Hare heyecanla atan kalbini dinlerken yaşadığı aşka şükretti. Her şey o kadar büyülüydü ki… İnanamıyordu. Birinin onu inandırmasını istiyordu. “Hayat ne güzel, değil mi?” diye sordu mutlulukla. Engin derinden gelen sesiyle yanıt verdi. “Güzel olan sensin.”
Reklam
1,000 öğeden 111 ile 120 arasındakiler gösteriliyor.