Hayatım boyunca her zaman diğer insanlardan farklı olduğumu düşünürdüm. Etrafımı saran kısık ateşte seslenen uğultular, bağışlar, çığlıklar normal olmadığımı kabul etmeme sebep oldu. Çünkü onları yalnızca ben duyuyordum., ben dinliyordum. #alıntı
Gözlerini açtığında yanında tanımadığı seslerle, yüzlerle karşılaştı. Orası neresi?
Kafasının içinde bastıramadığı sesler, tenine dokunan eller, yüzüne esen soğuk nefes, aslında hepsi gerçekti…
Ruhlar ve cesetlerin varolduğu başka bir evren. Bu savaşın tek kurtarıcısı Anaida. Büyükannesinin bir insana olan aşkı ve yasakları delmesinden oluşan felaketlerin bileti Anaida ya kesilmişti ve lanetlenmişti.
Hayalet adam ( Enery ) Ruhlar aleminin hükümdarı. Anaida ile mühürlenmesi, Enery’in hükümdarı olduğu diyarın tek kurtuluşuydu. Yıllarca süren Cesetler ve Ruhların savaşı artık son bulmalıydı. Dudakları birbirine değdiğinde sonsuza dek birbirlerine mühürlendiler. Mavi saçları kızıla boyandı. Ve o artık hayaletin geliniydi.
Kitap o kadar güzel ki. Anaida’ya hem üzülüp hem kızdım. Gerçekten bir insanın başına bu kadar kötülük nasıl gelebilirdi. Bu arada yarı insan yarı ruh olduğunu öğrendiğim de Anaida gibi ben de çok şaşırmıştım. Kalpsiz Enery, zalimin oğlu sen bize ne yaptın Ah canım Asha ruhların kalplerinin olmamasına rağmen merhametin ve saflığın en iyi örneğiydi bence. Öyle bir yerde bitirmiş ki yazar kitabı, keşke ikinci kitapta elimde olsaydı ve okusaydım dedim. Neyse ki serinin ikincisi basım aşamasında ve ben meraktan çıldırıyorum
Olurda bir gün okursan bu şiirden sancılarımı
...
Ne olur beni anla, damla damla tükeniyorum
Seni başkalarının mısralarında okurum diye çok korkuyorum
Ah benim Cânım iki gözüm,olmasa da tahtın Sultanımsın.
Seninle ay ışığı altında yalnızca dolaşmayı o kadar istiyorum ki... "Gözlerimi kapadığım zaman senin hayalini görüyorum..." diyorsun. Ah Aliye, ben gözlerim açıkken bile hep seni görüyorum. Her şeyde senin hayaline tesadüf ediyorum.
İşte şu, ölümden korkan ihtiyar. Sabah demez akşam demez, öleceği için ha bire sızlanır. Ne zaman bir cenaze kalabalığı görse kıyamet kopar evde: Kaygılanmalar, çığlıklar, insanı çileden çıkaran o ahlar vahlar ki sormayın. Bu hâl, henüz on sekiz yaşında ölen yeğenlerinden birinin cenaze alayını görüp feryad ü figan ettiği güne kadar sürdü. Sonraları ihtiyar "Ölen kimmiş?" diye sorar, "On sekiz yaşında bir genç kız." falan gibi cevaplar alırdı. Böylece yalnız gençlerin öldüğü düşüncesi onda kökleşti. Artık cenazeler onu ürkütmez oldu. Ölmüş birinin götürüldüğünü görünce "On sekiz yaşında ölen biri daha!" diye haykırır, "Ah şu gençler yok mu ya, yaşamasını bilmiyorlar canım!" derdi.
Yüreğine ateş düşmüş, kara haber var
Gelen olmaz, giden olmaz, ah çeker ağlar
Pencerede kala kalmış, yolunu bekler
Gelir anam, gelir desem, desem yalandır
Güzel anam, canım anam, kolay değildir.
Benim Sevgili Aliye’m,
Mektubunu aldım. “Ben fena kız değilim, senin meyus olmayıp saadetin için hayatımı şimdi fedaya hazırım!” diyorsun. Aliye, bana böyle şeyler yazma... Sonra ben sana deli gibi âşık olurum. Senin ne iyi kız olduğunu biliyorum. Muhakkak ki hayatımda yaptığım ve yapabileceğim en iyi iş seninle hayatımı birleştirmek oldu. Bundan
Canım, güzelim yavrum,
Birdenbire nasıl büyüdün,
Büyüdün de, âşık bile oldun.
Biliyorum şimdi çok mutlusun,
Peki nedendir gözlerindeki hüzün?
Yok olacağından mı korkuyorsun
Yüreğini pır pır ettiren duygunun.
Ah! Ne hissettiğini iyi biliyorum,