bir gün bir adam O' nu zengince döşenmiş bir eve soktu ve şöyle dedi : ' sakın yerlere tükürme' . canı tükürmek isteyen Diyojen , adamın suratına bir balgam attı ve ona , bulduğu tek pis yerin orası olduğunu ve oraya tükürdüğünü haykırdı.
Marcus Aurelius,
"Acı, acı hakkındaki canlı düşüncedir. Bu düşünceyi değiştirmek için irade gücü göster, onu silkip at, şikâyet etmeyi bırak; acı kaybolup gidecektir,"
"Tanrım, bana değiştiremeyeceğim şeyleri kabullenmek için kuvvet, değiştirebileceğim şeyler için cesaret ve bu ikisini birbirinden ayırmak için akıl ver."
Sizinle şu anda konuşan soylu bir insandır, en soylu kişilerden biridir. Ve en önemlisi (bunu asla gözden kaçırmamanız gerekir) bir sürü alçaklık yapmış, ama her zaman şimdi olduğu gibi bir varlık olarak soylu kalmış; yani içten, yürekten soylu olan bir varlık olarak kalmış... anlıyor musunuz, nasıl anlatacağımı bilemiyorum... Zaten ömrüm boyunca susadığım şey, uğrunda acı çektiğim şey bu soyluluktu. Bir bakıma yalnız bu soyluluk uğruna acı çekmiş, Diyojen gibi elde fenerle her yerde onu aramış, öyleyken bütün ömrünce yalnız alçakça davranışlarda bulunmuş, yani hepimiz gibi baylar, hepimiz gibi delilikler yapmış... Daha doğrusu yalnız ben öyle yapmışımdır baylar, herkes değil, yanlış söyledim. Bir ben böyle yapmışımdır. Bir tek ben! Başım ağrıyor baylar...
Bir keresinde de olimpiyatlardan döndüğünde sorarlar: “Kalabalık mıydı?” Diyojen cevap verir: “Kalabalıktı ama tek bir adam görmek mümkün değildi.” Bir başka seferde de hamamdan çıktığında “içeride kimse var mıydı?” diye sorarlar. “Hayır” der. Şaşkın bir halde, “Kalabalık değil miydi yani?” diye üstelerler. “Çok kalabalıktı” der.
Onunla ilgili kötü konuşan birine şöyle demiştir: “Nasıl ki ben seninle ilgili iyi şeyler söylediğimde kimse bana inanmazsa sen de benimle ilgili kötü şeyler söylediğinde kimse sana inanmaz.”
Sevmek,fazlaca bir aydınlıkta Kör olmak gibidir
Tanıdığın, bildiğine yabancı...
Bir bakışın, iki anlama gelmeye başlaması ile,
Sonuna gelirsin bölüp çoğalttığın bir ayıbın...
Ki bu 'ayıp', bir vakitler resmi işçisiydi sevdanın
Denize olta diye gözlerini atardı,
Sonra da uzun uzun gözlerinmiş gibi, denize bakardı
Seni düşünmek yani
Yemeğe tuz
(1872'de mizah dergisi Diyojen'de yayınlanan ve Sadrazam Mahmud Nedim Paşa'yı yeren hicviye)
Kedimin her gece böbrekle dolardı sepeti
Yok idi Ni'metinin râhatının hiç adedi
Çeşmi şehlâ nigehi fârik iken nik ü bedi
Sardı etrafını bin dürlü adular
Kedimi gaflet ile fare-i idbâr yedi
Buna yandı yüreğim âh kedi vâh kedi
Keyfi