Gücüm, hayatım, nem varsa kaybettim;
Kaybettim, ah, dostlarım, neşemi;
Kalmadı hatta kibirim azametim;
Oydu vehmettiren dâhiliğimi.
“Hakikat budur” dedikleri zaman,
Karşımda sahiden bir dost zannettim.
Hakikati anlayıp duyduğum an;
Çoktandır galip gelmişti nefretim.
Ama işte hakikat ebedîdir;
Yaşarsa bir kimse ondan bihaber,
Alemde öm rünce gafil kişidir.
Tanrı soruyor, cevap verm ek ister,
İyi ki ağlamışım ara sıra
Elimde kalan servet bu, dünyada.
Bir dürbünün ters tarafı gibi bu dünya
En büyük şey, en asil şey küçülür burada.
Burada yalan para eden biricik iştir,
Burada her şey bir yapmacık, bir gösteriştir.
Ah gençlik! Hiç bir şey umursadığın yok senin. Sanki dünya nimetlerinden faydalanman sona ermeyecekmiş gibi... Kedere, acılara aldırdığın yok, onlarda bile hoş bir yön bulursun. "Ben yaşıyorum ya!..."diye böbürlenirsin. Çünkü günlerin nasıl yıldırım hızıyla ardı ardından koştuğunun farkında değilsin şimdilik.
Senin güzelliğinin sırrı belki de herşeyi yapabilmenin gücünde değil, bunun imkânına inanmandadır. Gücünü değerinden daha çok ciddiye alarak, "Ah, zamanımızı boş şeylerle öldürmeseydik neler yapmazdık!... "diye içten bir inançla söyleyebilene ne mutlu!
Kendimi düşündüm. İlk aşkımın hayali üzerine eğilirken sadece kısa bir ân, hafif bir mahzunlukla anmıştım onu. O anlarda bile içim bugünle yarına ait düşüncelerle, çeşitli plânlarla doluydu.
O günler de geldi geçti. Bugün hayatım yavaş yavaş soğuk kışa girerken baharımda yaşadığım tatlı fırtınadan kalan hâtıralardan daha temiz, daha değerli neyim kaldı?