“Neden özgürlüğünden vazgeçeceksin ki?” “Vazgeçmek mi?” Siuan güldü. “Hiçbir şeyden vazgeçmiş olmayacağım.” Sırtını dikleştirdi ve sesi güç, sonra tutku kazandı. “Yeminler, bizi dünya işlerine karışan bir grup kadından daha öte bir şey kılıyor. Ya da yedi grup kadından. Ya da elli. Yeminler bizi bir arada tutuyor, belirlenmiş bir dizi inanç hepimizi bağlıyor. Ta Yemin Çubuğu’nu ellerinde tutan ilk kadına kadar, ölü ya da canlı, bütün Aes Sedailerin içinden geçen bir iplik gibi. Bizi Aes Sedai yapan saidar değil, o yeminler. Her yabani yönlendirebilir. Erkekler bizim söylediklerimize altı ayrı açıdan bakabilir, ama bir Aes Sedai, ‘Bu böyledir,’ dediğinde, doğru olduğunu bilirler ve güvenirler. Yeminler sayesinde. Yeminler sayesinde, hiçbir kraliçe Aes Sedailerin şehirlerini harap edeceğinden korkmaz. En kötü haydut bile, ona zarar vermediği sürece bir Aes Sedai’nin yanında canının güvende olduğunu bilir. Ah, Beyazpelerinler onlara yalan diyebilir, bazı insanların Yeminlerin neleri gerektirdiği konusunda tuhaf fikirleri olabilir, ama Aes Sedailerin gidemeyeceği, laflarının dinlenmeyeceği pek az yer vardır ve bütün bunlar Yeminler sayesindedir. Aes Sedai olmak, Aes Sedai olmanın özü Üç Yemin’dir. Bunu çöpe atarsak, gelgit dalgalarının süpürdüğü kumlardan farksız oluruz. Vazgeçmek ha? Ben kazanıyor olacağım.”
Güzel beyaz bir tay doğururdu her sene hafızam
Yorgundu oysa
Durmadan, durmadan hatırlamaya koşmaktan.
Kalbimin doğusunda bir yalan dünya vardı.
Okyanusları mavi olmayan.