Kalmış ser-i meydân-ı mahabbet tek ü tenhâ Zen-tab'lar almış yiri merdân unudulmış
(Muhabbet meydanının başkanı yalnız ve kimsesiz kalmış, Yiğitlerin yerini kadın huylular almış, mertler unutulmuş.)
Hiç düşünmeden “Kendine bakmıyorsun.” dedi.
“Hepsi benim yüzümden.” diye ona katıldım. “Bu ve stres. Ah, ve son birkaç yıldır almış olduğum ağrı kesiciler. Sonunda benim için faydalı olmadıkları ortaya çıktı.”
“Kahretsin.” Ellerini yüzüne kapayıp başını kanepenin arkasına yasladı. “Sandım ki.
“Üzgünüm.” Tekrar bana baktığında sırıtıyordum. “İstersen vaftiz babası olabilirsin.”
“Ülserinin.”
“Ben ona Una diyorum.”
Kıkırdadı ve bu gerçek bir gülmeydi. “Bir ülser.”
“Biliyorum.”
"Bugüne kadar tutmadığın elimi bundan sonra da tutma. Sen beni sevdiğini anlayana kadar beni kaybettin," dedikten sonra ona bakarken arkaya doğru bir adım attım.
..."Deneyeceğim,birinin beni benden daha çok sevdiğinj anlarsam onunla deneyeceğim," dedim.
..."Biliyor musun,kimse beni benden daha çok sevmedi."diye fısıldadım..."İşte bu acıtıyor,hem de çok acıtıyor,"dediğimde en büyük yenilgisini benden almış gibi adım adım yıkılışını izledim. Yandı, yandığı kadar yandım lakin bu yolun dönüşü yoktu...
Bir gün ikisi okuldan sonra müzik odasında baş başa kalmış ve Şuya'nın Summertime Blues'u çalıp söylemesinden çok etkilenen Kazumi ona, "Harikaydı, Şuya. Bu inanılmazdı," demişti.
Şuya o gün hayatında ilk defa bir kutu bira satın almış ve bu olay kendi kendine kadeh kaldırarak kutlamıştı. Biranın tadı harikaydı. Ama üç gün sonra, "Şey, ben senden gerçekten de çok hoşlanıyorum." diyerek ona çıkma teklif ettiğinde Kazumi, "Üzgünüm ama ben başkasıyla çıkıyorum." yanıtını vermişti. Kazumi o sene okuldan mezun olmuş ve erkek arkadaşıyla birlikte müzik bölümü olan bir okula yazılmıştı.
Ve baktım: Minderde üstüste konmuş iki yastık. (Demek
annem biraz rahatsızlanmış ve buraya uzanmış.) Masanın
yanında rafın önüne çekilmiş bir sandalye. (Demek annem en
üst raftan bir ilâç şişesi almış). Ha... İşte masanın üstünde bir
şişe: Kordiyal. (Demek annem bir fenalık geçirmiş.) Minderin
üstünde ıslak, buruşuk bir mendil. (Demek annem ağlamış.)
Benim de bu şişeye, iki yastığa ve bir mendile ihtiyacım var,
ben de Kordiyal alacağım, uzanacağım ve ağlayacağım.
İşte hikâyesini nasıl anlatacağımı düşündüğüm en önemli romanlarımdan biri.Yazılış hikayesi öyle ilginç ki, neresinden başlayacağımı cidden şaşırıyorum.İmamın manken kızı Avustural’yada doğdu.Çin İşkencesi’nin hikayesini okuyacaksınız. Onun hikayesi Melberun’dan binlerce kilometre ötede doğmuştu. Bir gurup Melbourn’a gece yarısı döndük, kaldığımız