Her insan, her izan ve vicdan sahibi hatta en önemsiz bir hayvan bile bu fark ve yaratılış aleminde ihtiyaçları hissettiği andan itibaren saadet aramaya başlar. Bu öyle değişmez bir kuraldır ki tabiat kanunları içinde her kanun sapmış olsa bile bu kural her şekilde bu sapma kanunundan uzaktır. Hayvanlar yaratılışlarındaki kanaat etme duygusuyla çoğunlukla göreceli bir saadet bulur. Zira talepleri, zevki, düşüncesi sınırlıdır. Lakin insan -insanıkâmil müstesna olmak şartıyla- aradığı, istediği ve özlediği saadetin mahiyetini pek de bilmediği halde yine bilmediği bu meseleye bir had ve hudut tasavvur etmez ve tayin eylemez. Nice mesutlar vardır ki bu hırs ve tutku yüzünden mesut olmadığı zannında bulur. Kendi kendine fani hayatını cehennemî bir hale getirir. Zaten en basit ve ilkel bir insanın, bir insan yavrusunun bile bitmez tükenmez bir emeli vardır. İnsan, işte bu devirde her şey oldukça anlaşılmışken, anlaşılmayan bir muamma. Nedense insan yaratılış tuhaftır; birçok şeye sahip olur, oldukça hırsı artar.
Acayip! Varla yok eşit olur mu? Mesela ben şimdi varım, yarın yok olacağım. Bu iki hal arasında fark yok mu? dedim.
Deli, başını çevirdi, kahkahayı kopardı:
-Vay! Sen varsın ha! dedi.Acaba var mısın?