Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Sınıftaki Atsız: Öğrencileri, Atsız'ın iyi bir hoca olduğunu, derste açıkça propaganda yapmadığını söylüyorlar. 1950-51 ders yılında Haydarpaşa Lisesi'nde talebesi olan Altan Deliorman şöyle diyor: "Devrenin yarısından çoğunu ders vermekle geçirirdi. Anlatır, öğretirdi. Çok da iyi öğretirdi... Yazılı notlarını açıkça okurdu. Kimin
Ruhun özü hayattır, canlılıktır.
Böylelikle ruh, ha­yata sahip olmayan şeylere yani maddeye veya cisme hayat verir; onlara ken­di sahip olduğu hayatına benzer hayat kazandırır. O halde bir bütün olarak her şeyin Bir'den, Tanrı'dan niçin çıktığı, Bir'in neden kendisinde kalmayıp taştığı sorusu ne kadar anlamlıysa, duyusal dünyanın Ruh'tan nasıl çıktığı veya neden dolayı meydana geldiği sorusu o kadar anlamlıdır.
Sayfa 152 - İSTANBUL BiLGİ ÜNİVERSİTESİ YAYlNLARIKitabı okuyor
Reklam
Boğaziçi Lisesi'nde öğrencisi olan Attila İlhan da Atsız'ın hocalığını şöyle anlatıyor: "1941'di galiba, İzmir'deki bir liseden komünistlikten dolayı kovuldum. Belge aldığım için hiçbir yerde okuyamıyordum. Özel bir lisede okuyabilir mi diye beni İstanbul'a yolladılar. Boğaziçi Lisesi'ne geldim. Boğaziçi Lisesi'nde edebiyat öğretmenim kimdi, biliyor musunuz? Nihal Atsız idi. Ben 'eyvah' dedim, 'bu adam beni hemen mimleyecek ve perişan edecek.' Ne bekliyorum, biliyor musunuz? Bir Hitler bekliyordum ben. Geldi, hiç de öyle bir adam görmedim. Derli toplu, aklı başında, işini çok ciddiye alan bir adamdı. Her çocuğun İstiklâl Marşı'nı baştan aşağı ezbere bilmesini isterdi. Onu yapmadın mı, sıfırı alıp oturuyordun. Ve sınıfta bu işi yapan tek adam ben çıktım. 'Sen kimsin, nereden çıktın yahu?' dedi. 'Ben şuyum' dedim. 'Sende iş var' dedi. Birkaç soru daha sordu ve bizim Nihâl Bey ile öğrenci-hoca ilişkisi çok büyüdü. Derslerinde hiç politik telkinde bulunduğunu hatırlamıyorum. Sadece, İslâm öncesi Türk tarihinden daha çok bahsederdi. Yani onunla daha çok ilgilenirdi." (Arslan Bulut; Körüklü-Yavan 2000: 130'dan).
Protagoras burada insanın özünü “politik” olarak tanımlamaktadır. Diğer canlılar arasında özel olarak insana ait olan bir özellik, onun ancak site, yani politik bir örgütlenme içinde yaşayabilecek bir varlık olmasıdır. İnsanı diğer canlılardan ayıran özelliği, onlardan farkı, kısaca özü budur.
Plotinos: Ruh, tanrısal varlık alanına ait, ezeli-ebedi, ölümsüz bir tözdür.
O, hayata kendi özü gereği sahip olan varlıktır ve bu özellikler tanrısal taşmanın üçüncü aşaması olan bir hipostaz olarak Ruh için olduğu gibi veya onunla aynı ölçüde tek tek her bireysel ruh için de söz konu­sudur. Onların her biri bir hareket ilkesidir, her biri özü bakımından hayat­tır, her biri göksel dünyanın düzenini temaşa eder ve kendisinden çıkmış ol­duğu kaynağına geri dönmek üzere bir çaba içinde bulunur.
Sayfa 147 - İSTANBUL BiLGİ ÜNİVERSİTESİ YAYlNLARIKitabı okuyor
Plotinos'a göre ruh, ölümsüzdür.
Ruh, bedenin formu ise nasıl olup da ona, onun arzu ve tutkularına kar­şı herhangi bir direnme gösterebilir? Ruh, Aristoteles'in ileri sürdüğü gibi bedenin basit bir fiili veya formu da olamaz Ruh, bedenden önce gelir, çünkü o, bedene hayat veren, onu canlı kılan şeydir.
Sayfa 147 - İSTANBUL BiLGİ ÜNİVERSİTESİ YAYlNLARIKitabı okuyor
Reklam
Örneğin; Annenin hayatı pahasına yavrusunu koruma hissi Akla aykırıdır.
Plotinos ruhu maddi bir şey olarak ele aldığımız takdirde düşünceyi, daha doğrusu akılsal düşünceyi, kavramlara yönelen düşünceyi (intellection) anlamamız ve açıklamamızın da mümkün olmadığını ileri sürer. Çünkü akılsallar, uzamlı şeyler değillerdir. Uzamlı olmayan şeyleri uzamsal bir şeyin kavraması ise imkansızdır. Aynı şekilde güzellik, adalet, cesaret gibi estetik ve ahlaki şeyler de gayrı maddi şeylerdir; o halde onları kavrayacak entelektüel fiilin de maddi-fiziksel olmayan bir fiil olması gerekir
Sayfa 146 - İSTANBUL BiLGİ ÜNİVERSİTESİ YAYlNLARIKitabı okuyor
1943 yılında Atsız yeniden dergi çıkarmaya teşebbüs eder. Atsız Mecmua'nın devamı olacak olan dergi Türk Sazı adını taşıyacaktır. İmtiyaz, Nejdet Sançar'ın eşi Reşide Sançar adına alınmıştır. Bayilerle anlaşmaları yapılan, Tasvir ve Cumhuriyet gazetelerinde ilanları çıkan dergi 15 Mayıs'ta dağıtıma verilmek üzere 14 Mayıs'ta
Harika!
Başka deyişle bu felsefenin kozmogonileri, daha önceki mitlerin bir ye­niden ele alınması ve devam ettirilmesinden başka bir şey değildir. Bu dönemde kendini gösteren doğa filozofunun kendisi de daha önceki dönemde varolan kahin-şair-peygamber tipinin devamından başka bir şey değildir.Bu bağlamda olmak üzere Cornford Yunan entelektüel tarihi­nin başlangıçlarında ortaya çıkan ve kişiliklerinde aynı zamanda esin­lenmiş peygamber, şair, müzisyen, kahin, sihirbaz çizgilerini birleşti­ren, benzerine çağımızda Kuzey Asya topluluklarında rastlanan bir tür insanın, daha sonra şair, kahin ve bilge olarak üç ayrı insan tipine ay­rıştığını, filozofun işte bu üçüncü tipi temsil ettiğini söylemektedir. Bu üç tip arasındaki ilişkilerin Yunan entelektüel tarihi boyunca bazen uz­laşma, daha çoğu zaman ise bir çatışma şeklinde cereyan ettiğini dü­şünmektedir. Bu bağlamda olmak üzere şairin geçmiş, kahinin gelecek, filozofun ise zaman-dışı olanı konu alması bakımından aralarında bir işbölümünden bahsedilmesi mümkün olmakla birlikte, onların zaman zaman birbirlerinin alanlarına girmiş ve problemleriyle ilgilenmiş ol­dukları da ortaya çıkmaktadır. Bu arada filozof zaman-dışı, ezeli-ebe­di, ölümsüz gerçeği aramak, onunla tanrısal esinlenmeye, vahye daya­nan bir yolla ilişki kurmak ve düşüncelerini de şiir, aforizma, mitos olarak dile getirmek özelliklerini kazanmıştır
Doğa Filozofları (Physikoi) Tanrı ile doğayı birbirine özdeş kılmakta ve insan için en yüksek bilgeliği onun dünyadaki yerini bilmesinde ve Bütün'ün yasasını kabul etmesinde yattığını görmekteydiler.
Reklam
Yunan felsefesi ve Yunan bilimi arasındaki ilişki
Yunan felsefe tarihi, özellikle Aristoteles üzerine yapmış olduğu önem­li çalışmalarıyla tanınan Jaeger, 1947 yılında yayınlamış olduğu İlk Yunan Filozoflarının Teolojisi adlı yine çok ünlü kitabında Sokrates öncesi dönem filozoflarını çağdaş doğa biliminin öncüleri olarak gören ve onlarla birlikte Yunan dünyasında dinsel kaygılardan kesin bir uzaktaşmanın ortaya çıktığını ve dünyanın doğal-laik bir açıklaması­nın verildiğini ileri süren görüşü reddederek' onların hem filozof, hem teolog olduklarını, bugün bizim için mevcut olan din, felsefe ve bilim arasındaki ayrımın onlarda varolmadığını, orijinalliklerini meydana getiren şeyin de onların özellikle geleneksel dinin artık cevap vermedi­ği dinsel taleplere deneysel ve akılsal malzemeyi kullanmak suretiyle cevap vermeleri olduğunu söylemiştir.
Önemli sorular
Bu problemierin en önemlileri şunlardır: Bu felsefenin ya­pısı, özelliği nedir? Onunla diğer entelektüel- kültürel faaliyet alanları, örneğin Yunan mitolojisi, Yunan dini düşüncesi, Yunan bilimi arasın­daki ilişkiler nasıl seyretmiştir? O ne ölçüde gerçekten dinden veya mi­ tolojiden bağımsız bir düşünce olarak ortaya çıkmıştır? Yunan felsefe­sinin genel olarak bütünü, özel olarak başlangıçları ile Yunanistan'da­ ki sosyal-siyasal gelişmeler arasındaki ilişkiler nasıl olmuştur?
Yani hala her şey Yunan felsefesiyle başladı diyebiliriz
Hint dünyasında ortaya çıkmış ve temsilcileri hakkında yeterli bilgile­re sahip olduğumuz gerçek anlamda felsefe sistemlerinin tarihsel ba­kımdan Yunan felsefesinin başlangıçlarından önce değil, daha sonra ortaya çıktıkları görülmektedir. Hatta Hintlilerin, düşüncelerine bizzat felsefe kavramının kendilerine derinden bağlı olduğunu bildiğimiz sis­temlilik ve düzenlilik özelliklerini ancak Yunan felsefesiyle temas ettik­ten sonra ve onun etkisiyle kazandırdıklarını söylemek mümkündür.
"Bence bir konuşmayı dinleyen insanlar esas olarak şunlara bakarlar:
1) Anlattığın şeyleri gerçekten iyi bilip bilmediğine, anlattığın konulara hakim olup olmadığına; 2) anlattığın şeylere senin kendinin gerçekten inanıp inanmadığına, 3) hoşlarına giden şeyler söylemediğin durumda da niyetinin ne olduğuna, yani amacının kendilerine hakaret etmek, kendilerini incitmek mi yoksa gerçekten doğru olduğunu düşündüğün bir şeyi kendilerine aktarmak mı olduğuna" Ahmet Arslan, Bir Ömür Düşünmek, s. 249.
330 syf.
·
Puan vermedi
İnceleme
Arzu Kahraman cinayete maruz kalmış ve ölmüştür. Kimsenin ummadığı bir şey gerçekleşmiştir. Sebebi belirsiz bu cinayete kurban giden Arzu Kahramanın misafirlerinden olan Ahmet Arslan cinayet işlendiği sırada oradadır. Bu yüzden diğer konuklar gibi kendisi de şüpheliler arasındadır. Gazeteci bir kız olayı sorgulamak için köye gelir ve Ahmet Bey’
Kardeşimin Hikayesi
Kardeşimin HikayesiZülfü Livaneli · Doğan Kitap · 2019105,1bin okunma
1.500 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.