Kindi, evrenin cismani olduğunu,
Sürekli değişme halinde bulunduğu için de, ezeli olamayacağını öne sürer. Oysa ezeli varlık cismani olamaz ve O'nun değişmemesi gerekir. Dolayısıyla, ona göre, evrenin varlığından önce hareketin var olduğu kabul edilemez; aksi halde ezeli olduğu­na inanılan varlığın değişken olması gerekir ki, bu da açık bir çelişki meydana getirir. Zaman da hareketin ölçüsü sayıldığına göre, ev­renden önce zamanın var olduğunu düşünmek de bir çelişkidir. Şu halde, zaman ve hareket parametreleri içinde değişken olan evren sonludur ve Tanrı tarafından yoktan yaratılmıştır. Hiçbir şeyin kendi kendisinin nedeni olamayacağını, yani kendi birliğinin kaynağı olamayacağını ileri süren Kindi, yaratılmış varlıklara birlik veren Allah'ın özü itibariyle bir olduğu­nu, oysa diğer varlıkların arızi anlamda bir olduklarını ileri sürer.
Sayfa 180 - SAY YayınlarıKitabı okuyor
Kindi
Felsefeyle dinin veya rasyonel doğrularla vahyolunan hakikatin birbirleriyle çelişmek bir yana, birbirlerini desteklediği, hatta onların birbirleriyle özdeş olup "İslami hakikatlerin feylesofun yolunu aydınlatan lambalar" dan başka bir şey olmadığını ilk kez olarak savunmuştu. "Hakikati, nereden geldiğine bak­madan almak gerektiğini" bildiren, felsefeyi "insan sanatlarının değer ve mertebe bakımından en üstünü" diye tanımlayan Kindi, daha sonra felsefenin görevini de "insanın gücü ölçüsünde varlı­ğın hakikatini bilmek" olarak belirlemiştir.
Sayfa 173 - SAY YayınlarıKitabı okuyor
Reklam
Ebu Yusuf Yak'up bin İshak Kindi
Etnik anlamda ilk Arap, kültürel manada da ilk İslam filozofu olduğunda ittifak edilen, hayli önemli bir düşünürdür. Bir diğer deyişle, Meşşai felsefenin ilk oluşum veya formasyon dönemi içinde yer alan Kindi, İslam'ın ilk yaratıcı felse­fe yazarı ya da filozofu olarak kabul edilir. Onu ilk yaratıcı İslam filozofu yapan özellikler birden fazladır.
Sayfa 171 - SAY YayınlarıKitabı okuyor
Gazzali felsefesi,
Geleneğe aykırı olduğuna inandığı bir düşünce veya felsefe türü olarak Meşşai felse­feye yönelik eleştiri üzerinden gerçekleşen yıkıcı bir boyutu kadar, İslam inancına uygun düşme anlamında kabul görmeye layık bir felsefenin ihyasına dönük yapıcı boyutuyla tezahür etmiştir. Onun eleştiri ve polemik yüklü eseri Tehafütu'l Felasife [Filozofların Tutar­sızlığı] iken, İslam dünyasında felsefenin her şeye rağmen devamını ve sürekliliğini, ona yeni bir ivme ve enerji kazandırarak temin eden eseri Makasıdu'l Felasife' dir [Filozofların Amaçları].
Sayfa 170 - SAY YayınlarıKitabı okuyor
İslam Ahlakı
İslam ahlakının her şeyden önce bir deontolojik etik veya ilahi emir etiği olduğunu söylemekte yarar olabilir. Bu anlayışta ahlak, insana eylemleri­ni önceden belirlenip tanımlanmış birtakım kategorilere oturtup uydurma imkanı veren bir bilgi türü olarak ortaya çıkar. Etik ise böyle bir kategorileştirme veya eylemleri uygun kategorilere yer­leştirmenin araçlarıyla değerini ve kategorilerin statüsünü tartışan felsefe disiplinidir. Söz konusu ahlaki değerler ile eylem kategori­leri ise iyi (husn) kabul edilebilir; olması gereken (vacib), yapılma­ ması yapılmasından daha uygun olan davranış anlamında mekruh, kabul edilemez (haram) ve kötüdür (kubh). Eylemlerin kabul edi­lebilir veya edilemez, iyi veya kötü olmaları, helal veya haramı cisimleştirmeleri, elbette failden ziyade, Tanrı için olma durumun­dadır. Bu durumda, İslam ahlakının en temel sorusu "Tanrı'nın kulundan veya müminden ne yapmasını istediği" sorusu olarak ortaya çıkar. Bundan ayrılmaz olan ikinci ve çok daha önemli soru ise "müminin Tanrı'nın kendisinden yapmasını istediği, ona vacip olduğunu bildirdiği şeyleri hangi yol veya araçlarla bilebileceği" sorusudur.
Sayfa 158 - SAY YayınlarıKitabı okuyor
...Kısacası sen bana saygı gösterirsen bundan ikimizde saygı sağlarız. Fakat ben sana saygı gösterirsem bu ikimiz adına da şerefsizlik olur.
Reklam
1.000 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.