Sayın Yargıç, bir Türk olarak, yıllar yılı Kenan Dayımın ahfadı ol-duğumuzu söylediği, meğer yanıldığı, bir diğer Kadızade'nin, III. Murat'ın Şeyhülislâmı Ahmet Şemsettin Efendi'nin, 'Rasat icrasının feleklerin sırlarını öğrenmeye teşebbüs mahiyetinde bir küstahlık' olduğu ve 'rasathane tesis eden devletlerin zeval bulduğu' gerekçesiyle Takiyüddin Efendi'nin Cihangir sırtlarında kurduğu gözlem evini Donanma Kumandanı Kılıç Ali Paşa'ya topa tutturmuş olmasının utancını içimde taşıdım! Şemsettin yobazsa, Takiyüddin de müneccimbaşıydı, tamam. Adamın dört yüz yıl sonra apartman yöneticimiz Nevzat Hanım'ın kolejli kızına yıldız falı açan Asiye Hocanım'dan farkı yoktu, bu da tamam. Diyanet işleri Başkanı olarak, bâtıl inançlara karşı Deniz Kuvvetleri'nden yardım istemiş olmasının '90'lı yılların Türkiyesi'nde yadırganacak bir yanı da yoktu, bu da tamam. Velâkin, kuantum mekaniğinin Schrödinger'inden, Beyaz Cücelerin içyapısını ortaya döken Eddington'a kadar, fizikçi/matematikçi herkes, Hıristiyan azizlerinin, Augustine'nin, Thomas Aquinas'ın, Jean Calvin'in önünde eğiliyorlardı. Bu da beni beynimin kalitesine ilişkin derin bir yeise sürüklüyordu çünkü ne kadar uğraşırsam uğraşayım, 'kader yoktur, işler o anda olu-verir' diyerek, kulun Allah'ından bağımsız bir iradesi olduğunu, insanın tüm fiillerinin yine insana ait olduğunu öne süren Mu'tezile müderrisleriyle Gödel'in eksiklik teoremi arasındaki ilintiyi bir türlü kavrayamıyordum!
Sayfa 352Kitabı okudu
Kadınların özgürleşmesinden söz edildiğinde hep Süreyya Ağaoğlu'nun yazdığı bir kitabı hatırlarım. Böyle Bir Hayat Geçti adlı kitapta Süreyya Ağaoğlu çok ilginç bir olaydan söz eder. Kendisi Hukuk Fakültesini bitirdikten sonra , yine hukuk alanında ilk doktara yapanlardan bir başka hanımla birlikte Ankara'da bir bakanlıkta çalışmaktadır. İşlerini
Prof. Dr. Catherine BurillKitabı okudu
Reklam
16 Haziran'da İzmir'e gelen Mustafa Kemal Paşa halkın coşkun sevgi gösteriyle karşılandı ve halka hitap ederek şu ünlü sözlerini sözledi: " Benim naçiz vücudum bir gün elbet toprak olacaktır. Fakat Türkiye Cumhuriyet'i ilelebet payidar kalacaktır ve Türk milleti emniyet ve saadetini zamin prensiplerle medeniyet yolunda tereddütsüz yürüyecektir."
301 syf.
10/10 puan verdi
·
Liked
Son derece güzel bir tarihi roman. Genç Osman'ın tahttan indirilip şehit edilmesinden sonra Padişah Mustafa döneminde yeniçeri ve sipahiler iyice gemi azıya almıştır. Sonradan bir karar ile Şehzade Murat tahta geçirilir. Ancak çocuk olduğundan Kösem Sultan ve sadrazamlar tarafından devlet işlerine karışması engellenmeye çalışılır. Tahta oturmuş ancak ipleri eline alamamıştır. Topal Recep Paşa da sadrazam olmak ve rakiplerini öldürmek için elinden geleni yapmakta sürekli askere kazan kaldırtmaktadır. Acaba sultan buna ne kadar boyun eğecektir. Ve abisinin katillerinin öcünü, Hafız Ahmet Paşanın öcünü alabilecek midir? Soluksuz okunan bir roman.
IV. Murad 1
IV. Murad 1Yavuz Bahadıroğlu · Nesil Yayınları · 2017364 okunma
Hikâye sanatı ağızdan ağza anlatılan masallarla başlamıştır. Edebiyat tarihçileri, hikâyenin ilk kez Hindistan’da ortaya çıktığını belirtiyorlar.İlk yazılı hikâyelerle, Rönesans hareketinde, yani on dördüncü yüzyılda İtalya’da karşılaşıyoruz. Boccaccio’nun “Decameron” adını verdiği “On Gece Hikâyeleri” hikâyecilik sanatına öncülük etmektedir.
'' -Hele bir o gitsin de..(Aldülhamit) -İşte tam onların ağzıyla konuştun. Hele bir o gitsin.. Hele bir sabah olsun.. Biz sanıyoruz ki bütün fenalıklar sadece ondandır. Halbuki değil; fenalık daha derin, daha köklü. Abdülhamit gibi bir ifriti doğuracak kadar büyük. İyice yerleşmiş. Abdülhamit nedir? Senin, benim gibi bir insan. Yalnız bizden biraz başka türlü. Aldülmecit'in oğlu olmayıp benim oğlum olsaydı hiç de fena adam olmazdı. Biraz vehimli, korkak. orta halli bir marangoz. titiz, dikkatli, küçük şeylerin üzerinde durmaktan hoşlanan bir adam. Saraydan çıkar şu adam, öyle orta halli bir eve koy; muhakkak her akşam kalemden gelir gelmez soyunup dökünüp mutfağa girecek, yahut da elinde keser, tahtaboş tamir edecekti. terliklerini takkesini giymiş bir Abdülhamit bey… Rütbesine göre beyefendi, yahut da saadetlü Abdülhamit paşa hazretleri..''
Reklam
288 syf.
·
Not rated
Üçlemenin ilk kitabı... Kanuni'nin padişah oluşundan Belgrad ve Rodos'un fetihleri ve Mohaç Savaşına kadar geçen süreci kapsıyor kitap. Üç farklı kişinin ağzından gidiyor. Birincisi Sultan'ın kendisi. İkincisi Pargalı İbrahim Paşa, üçüncüsü ise son kitapta başrolde olan ve benim de çok sevdiğim Osmanlı'nın Türkmen Teşkilat Reisi olan Vehimi Orhun Çelebi... Kitabın edebi dili gayet iyi. Akıcı, merak uyandırıcı.. Karakterler oldukça canlı. Kimler yok ki? Kanuni, Pargalı, Hürrem, Piri Mehmed Paşa, Fransua, Janoş, Bali Bey, Ayas Paşa, Behram Paşa, Şeyhülislam Yahya Efendi, Hayırhay, Arnavut Ahmet Paşa, Şehsuvaroğlu, Ferhat Paşa ve hayali bir karakter olan Vehimi... Kitap aslında bir tezi de koyuyor ortaya. Yeniçeriler ve devşirme vezirlerle ilgili bu tez. Yazar Türkçü/Türkmenci bir görüş içinde. Pek çok durumda buna katılmamak elde değil. Özellikle babası İtalyan annesi Rum olan devşirme Pargalı İbrahim'le ilgili menfi şeyler anlatıyor. Kendi ikbali için Osmanlı'dan yana asla samimi değil görüşünü veriyor.
Kanuni
KanuniOkay Tiryakioğlu · Timaş Yayınları · 20131,071 okunma
1,000 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.