... Tarihin öyle kuvvetli bir hafızası vardı ki, bütün hataların, bütün noksanlıkların, bütün basiretsizliklerin kaydını muntazaman tutmaktaydı. Ve bu hafızanın dayandığı mantık Enver Paşa'nınki gibi hayallerin değil, hakikatlerin üzerinde yükseliyordu. Hiç kimseye iltimas geçmezdi; elindeki iktidar ne kadar kudretli, ne kadar ceberrut olursa olsun, kimseyi kayırmazdı. Kifayetsiz olanlar, kusurlu davrananlar, eninde sonunda bunun bedelini öderdi. Ama sadece onlar değil, onlara göz yumanlar da bu neticenin tesirlerinden kendilerini koruyamazlardı...
Sayfa 488 - Everest Yayınları, 1. Basım, Aralık 2015Kitabı okudu
İstanbul'un kritik duruma gelmesi Talat Paşa Hükümeti'ni istifaya götürdü. 4 Ekim'de Talat Paşa Vahdettin'e ilk kez istifa ihtimalinden bahsetti. Vahdettin kabul edip kabineyi Tevfik Paşa'ya kurduracağım söyleyince, Talat Paşa biri Cavit Bey olmak üzere iki İttihat ve Terakki mensubunun bakan olmasını şart koştu. Vahdettin bunu da kabul etti. Tevfik Paşa tüm çabalarına rağmen hükümeti kuramadı. Temasta olduğu kişiler böylesi kritik bir dönemde sorumluluk almak istemiyorlardı. Öte yandan Meclis'te çoğunluğu sağlayan İttihatçı millet vekilleri, belli ki kabinedeki İttihatçı sayısını yeterli bulmamışlardı. Hala "güç bizde" demek istiyorlardı. Bunun üzerine Vahdettin bu görevi Ahmet İzzet Paşa'ya verdi. Meclisi Mebusan 10 Ekim 1918'de açıldı ve Sadrazam sıfatıyla Talat Paşa Padişah'ın açılış nutkunu okudu. Vahdettin tahta çıktığında Meclis kapalı olduğu için yemin edememişti. Aynı gün o da yemin etti. 13 Ekim'de de sadaret mührü Talat Paşa'dan alındı ve ertesi gün İzzet Paşa'ya verildi. Yeni hükümet kurulmuştu.
Sayfa 192 - Kaynak YayınlarıKitabı okudu
Şehitlerimiz!
Zaten değerimiz bilinsin diye değildi ki, amacımız vatanımızı kurtarmaktı.
Sayfa 42 - EFSUS YAYINLARIKitabı okudu
Emre itaat, görevde samimiyet ve hizmet bilinci...
"Yıllar yıllar önce... Devir, Sultan Abdülaziz devri... Ümit Burnu Müslümanları, birtakım dini ihtilaflar yaşadıklan için doğru kaynaklara ihtiyaç duyuyorlar. Osmanlı'dan kitap ve hoca talebinde bulunuyorlar. Bölgede yaşanan gerginlik İngilizlerin de işine gelmediği için onlar da bir âlimin bölgeye gelmesine sıcak bakıyorlar. Dönemin Osmanlı dışişleri baka- nının isteği üzerine Ahmet Cevdet Paşa, bir isim teklif ediyor. O şahıs bir mülakattan geçiriliyor ve kendisinin bu işe gayet uygun olduğuna karar veriliyor."
"Kim bu şahıs?"
"Ebubekir Efendi. Ebubekir Efendi, önce Avrupa'da birçok yere uğrayarak Londra'ya, oradan Liverpool'a geçiyor ve Liverpool'dan bindikleri vapurla kırk dört günlük bir yolculukla Ümit Burnu'na ulaşıyorlar. Güney Afrika'ya giden Ebubekir Efendi'nin yol masrafları vesaire devlet bütçesinden ödendiği gibi kendisine bir maaş da bağlanıyor. İstanbul'dan hareket etmeden önce yanına çok miktarda dini kitap da alan Ebubekir Efendi, böylece Cape Town'da ilk faaliyetlerine başlıyor."
"Kabile dillerini biliyor muymuş?"
"Arapça biliyor Ebubekir Efendi. Ama orada hem İngilizceyi hem de yerel dilleri öğreniyor. Müslümanların yanlış bilgilerini düzeltiyor, birçok kabile reisinin Müslüman olmasına vesile oluyor."
MUALLİM NACİ (1849- 12 Nisan 1893)
Kânun-ı sâni 1883 tarihinde Tercüman-ı Hakikat'ın edebiyat sayfasının yönetimini üzerine alır. Burada Mes'üd-i Harâbâti ismiyle yazdığı gazeller, Fransızcadan yaptığı çeviriler ve gazellerine Hersekli Arif Hikmet Bey, Kâzım Paşa gibi divan tarzında şiir yazan şairlerin yaptıkları nazireler, onun ününü iyice arttırır. Naci, Ekim 1884'te Ahmet Mithat Efendinin kızı Mediha Hanım ile evlenir.
Sayfa 3 - Kapı Yayınları, İstanbul, 2007Kitabı okudu
