Ahmet Emirhan Demir

Ahmet Emirhan Demir
@ahmetdemir2
Sıkı Okur
...
Sabitlenmiş gönderi
Görenlere kısacık göstermeler yeter. Üst tarafını kendin bulabilirsin.
Reklam
421 syf.
10/10 puan verdi
·
Read in 6 days
Özgürlük
İnsanın kendini gerçekleştirmesi, yani özgür olması onu Ben, “kişi”, human kılar. Sorumluluktan ve ödev bilincinden yoksun kimse özgür olamaz. Ahlak yasası bireysel olduğu kadar toplumsaldır.

Reader Follow Recommendations

See All
62 syf.
·
Not rated
·
Read in 10 hours
Uykusuzluk
UykusuzlukHenry Miller
7.1/10 · 2,411 reads
Mucize arayışına ancak delicesine âşık olduğunda girersin.
Reklam
Bütün kaypaklığına, hoppalığına ve yalancılığına karşın ona güvenim tamdı. Bana yalan söylediğini anladığım anda bile ona güveniyordum. Yaptığı her yanlış, saçma ve ikiyüzlü davranış için kendimce birtakım bağışlayıcı nedenler bulabiliyordum. Aslında bende de biraz yalancılık yok muydu?
Biraz saçma gelebilir ama benden başka herkes onun “içyüzünü” biliyor gibiydi. Oysa o benim için çözülmesi zor bir bilmeceydi.
Galiba yalnızca erkekler ruhtan söz ediyor. (Ruhtan söz ettiğinde kadın elden gitti demektir.)
Tek fark, sözlerime kulak verin, işin içine aşk girdiğinde hiçbir şey, hiç kimse, hiçbir durum o denli gülünç olamaz. Azıyla yetinemediğimiz tek şey aşktır. Ve yeterince veremediğimiz de odur.
Hukuk devleti” ve “insan hakları” kavramlarının arkasında yatan amaç
“Hukuk devleti” ve “insan hakları” kavramlarını yaratan bir sosyal sınıf vardır ve bu sosyal sınıf, ideoloji olarak liberalizmi benimsemiş olan burjuvazidir. Bu demektir ki, “hukuk devleti”ni ve “insan hakları”nı liberal ütopyadan, liberal dünya görüşünden, liberal zihniyetten ve liberal ideolojiden ayrı ele almak, onları aşkınlaştırmak mümkün değildir.
Reklam
Evrensel hukuk hayali üzerine
İnsanlık tarihi bize şunu öğretiyor: Normatif hukukun tüm bireyler (yurttaşlar) için geçerli sayılan ilke ve kavramlarının düşüncede yaratılmış ideal evrenselliği ile farklı bireylerin, farklı grupların, farklı zümrelerin, farklı sınıfların ve nihayet farklı toplumların farklı çıkar, ilgi, amaç ve değerlerinin tekilliği ve özgüllüğü arasında kapatılamaz bir uçurum vardır. En önemlisi de, evrenselci bir söylem içerisinde gruplar üstü, sınıflar üstü, çıkarlar üstü, yönetimler üstü, ideolojiler üstü bir şekilde sunulan bir hukukun arkasında da, bir grubun, bir sosyal sınıfın ve giderek bir kültür çevresinin ilgi, çıkar, amaç, değer, yönelim, zihniyet ve ideolojisinin yattığı, özellikle Yeniçağ Batı tarihinden bildiğimiz bir husustur.
Aydınlanma, gelenekleri, yönetim biçimleri ne kadar farklı olursa olsun, tüm toplumların evrensel ideler olarak özgürlük ve eşitlik ideleri altında, er geç homojen bir dünya toplumu halinde birleşeceklerini öngörmüştür.
Ne var ki her bir tekil için bir ad koymaya kalkışsaydık, düşünmede ve dilde büyük zorluklarla karşılaşırdık. Düşünmede ve dilde tasarruf sağlamak için esas itibariyle farklı olan tekilleri, benzer yönlerini gözeterek bir küme, bir sınıf, bir genel kavram altında topluyor ve onlara bir ortak ad koyuyoruz.
Felsefi kavramların "izm"ler nezdinde göreliliği üzerine
Felsefe kavramları nötr ve masum değildir. Onlar ancak belli felsefi anlayışlar, görüşler, tavırlar ve nihayet yüzyıllar içerisinde geleneğini bulmuş “izm”ler açısından tanımlanabilirler. Gerçi yeni bir anlayış, görüş, tavır pekâlâ ortaya konabilir, fakat bir anlayış, görüş ve tavırdan bağımsız kavramlar ortaya konamaz. Başka bir deyişle, felsefe kavramlarının felsefe anlayışlarından, felsefi görüşler ve tavırlardan vb. bağımsız tanımları yoktur. Dolayısıyla bu kavramları tanımlarken veya kullanırken, hangi anlayış, görüş, tavır, “izm” vb. açısından tanımlanıp kullanıldıklarını belirtmek gerekir. “Ben bu kavramı bağlı olduğum şu anlayış, benimsediğim şu görüş vb. doğrultusunda tanımlıyorum; başka anlayışlar aynı kavramı kendi doğrultularında başka şekilde tanımlar veya tanımlayabilirler” demeyen bir felsefeci, yapmış olduğu tanımın özellikle felsefeyle doğrudan ilişkili olmayanlar gözünde biricik geçerli tanım olarak görülmesine yol açabilir ki bu, felsefe etiği açısından kınanması gereken, dürüstlük ve düşünce namusuyla bağdaştırılamayacak bir durumdur.
Neoliberalizmin yükselişi
Günümüzün neoliberalizmi son olarak “küreselleşme” adı altında sürdürülen ekonomik politikalarla, dünyayı gittikçe sosyal adaletten yoksun bir yer haline getirmektedir. Ve bu neoliberalizmin her alanda tek seçenek olarak dayatılması, dünyanın tek kutuplu hale gelmesine ve dolayısıyla totaliterleşmesine, toplumların denge ve düzenlerinin sarsılmasına yol açmaktadır. Neoliberalizme karşı seçenek veya seçenekler yaratılması bu totaliterleşmenin ve adaletsizliğin giderilmesi yolunda bir gereklilik olarak kendisini gösteriyor.
Mallar ve fırsatlar ancak onları hak edenlerin ellerinde olduğunda adaletli dağıtılmış olur.
722 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.