“İçlerinde arkadaş olabileceğim tek insan oydu. Ama gezegeni o kadar küçüktü ki iki kişi almazdı...”
Birbirimizin gezegenlerinde nasıl da fazlalığız. Bir başka gezegende yer edinebilmek ne güzel bir nasip. Kalkıp gittiklerinde geride kalan ne boş bir gezegen.
“İnsan susuzluktan ölecek olsa bile bir dostu olması içini serinletiyor. Sözgelimi ben, bir tilki dostum var diye çok sevinçliyim...”
"Dostluk mu, evet, geceye duyduğum dostluk gibi. Gözlerimi sevinçle dolduruyorsun ve bu sevincin yüreğimde tuttuğu yeri bilmezsin."
-Albert Camus, Mutlu Ölüm
Bu kitap, bu dünyada yazılıp da gerçek manada yediden yetmişe her okura hitap eden ender kitaplardan biridir. Tekrar okumaya bir türlü cesaret edemediğim, birçoğumuzun çocukluğunun kitabı. 17 yıl sonra tekrar okuduğumda, küçük bir çocukken hissettiğim heyecan, hüzün ve burukluğun tadı bugün yine damağımda. Garip olansa hikayeyi olanca canlılığıyla hatırlıyorum ve bu tekrar tekrar okuma isteğimden hiçbir şey götürmüyor. İşte Küçük Prens böyle bir öyküdür. İçinizdeki çocuğu uyandıran bir rüya gibi... Göz açıp kapayıncaya kadar geçen sürede bir dostu bulup yitirmek gibi... Yitirdiğinizi düşünseniz de hep orada bir yerlerde olduğunu hissetmek gibi... Orada bir yerlerde olduğunu bilseniz de yine de geri dönmesini beklemek gibi...
Yorgunum maskesi altına sakladığınız kederinizi görebilen, altın rengindeki başaklar onu anımsatıyor diye başaklardaki rüzgarı dinlemeye can attığınız, tertemiz ve bir yıldızdan gelen dostlar bulabilmeniz dileğiyle...