Akrep gibisin kardeşim,
korkak bir karanlık içindesin akrep gibi.
Serçe gibisin kardeşim,
serçenin telaşı içindesin.
Midye gibisin kardeşim,
midye gibi kapalı, rahat.
Ve sönmüş bir yanardağ ağzı gibi korkunçsun, kardeşim.
Bir değil,
beş değil,
yüz milyonlarlasın maalesef.
Koyun gibisin kardeşim,
gocuklu celep kaldırınca sopasını
sürüye katılıverirsin hemen
ve âdeta mağrur, koşarsın salhaneye.
Dünyanın en tuhaf mahlukusun yani,
hani şu derya içre olup
deryayı bilmiyen balıktan da tuhaf.
Ve bu dünyada, bu zulüm
senin sayende.
Ve açsak, yorgunsak, alkan içindeysek eğer
ve hâlâ şarabımızı vermek için üzüm gibi eziliyorsak
kabahat senin,
- demeğe de dilim varmıyor ama -
kabahatın çoğu senin, canım kardeşim!
'Sen bu kadar hımbıl, aptal mısın, yabancı,
yoksa bile bile mi koyverdin kendini böyle?
Ne diye oyalanır durursun bu adada,
çok mu hoşuna gider acı duymak?
Bir türlü bulamazsın çıkmanın yolunu,
iler tutar yeri kalmadı dostlarının.'
'Hangi tanrıçasın bilmem, ama
açıkça diyeyim sana bak,
durmuyorum burda ben kendi isteğimle,
bir suçum var gibime gelir
yaygın gökte oturan tanrılara karşı,
bari sen söyle, bilir tanrılar her şeyi,
hangi ölümsüz tanrı bağlar yolumu?
Söyle, ne yapayım da açılayım denize?'
gözlerine baktığım zaman
sonsuzluğu görebilmeliyim
parmaklarım dudaklarında dolaşırken
sonsuzluğa dokunmalı
konuştuğun zaman
sonsuzluğun sesini dinlemeliyim
br istifham gibi eğilip
seni bir istifham gibi öpmeliyim
elimden ne gelirse yapmalıyım
bir tevrat bir incil bırakmalıyım
beni bir dağ başına koymalılar
başıma bir dağ koymalılar
anama avradıma sövmeliler
sen duymalısın
iki elin kızıl kanda olsa
gelmelisin