Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
_İnsanIar, kuşIar gibi uçmayı, baIıkIar gibi yüzmeyi öğrenmişIer ama insan gibi yaşamayı öğrenememişIer. _Görmek isteyenler için ışık, istemeyenler için karanlık vardır. _Hiçbir şeyi kendisi kadar sevmeyen insan, sevdiği varlıkla, kendi kendisiyle baş başa kalmaktan çok hiçbir şeyden korkmaz. Her şeyi kendi için arar ama en çok kendinden kaçar.
_İnsanın varlığı sırlarla kuşatılmıştır. Bizim dar bilgimiz ve tecrübemiz sınırsız denizlerde bir küçük adadır sadece. _Birçok gerçek vardır ki insanın, kendi başından geçip de kafasına dank etmedikçe, bunların tam manalarını anlaması olanaksızdır. _Bilgelik, aklın yolundan ayrılmayan, yeniliğe açık ve her türlü farklı bakış açılarına karşı
Reklam
_Bana, “Sen kral mısın yoksa yasacı mısın ki politika üstüne yazı yazıyorsun?” diye soracaklara cevabım: Hükümdar ya da yasacı olsaydım, ne demek gerektiğini söyleyip vaktimi boşuna harcamaz, ya yapacağımı yapar ya da susardım. _Niyetim, insanları oldukları gibi, yasaları da olabilecekleri gibi ele alıp, toplum düzeninde güvenilir ve haklı bir
_Cumhuriyet, erdemli insanların yönetimidir. _Bir kişiye yapılan haksızlık, tüm topluma yöneltilmiş bir tehdittir. _Hür bir milletin kurtarıcısı olabilir. Köle bir milletin ise başka bir efendisi çıkar ortaya. _Sadece mutlu olmayı istesek kolay olacaktı ama biz başkalarından daha mutlu olmak istiyoruz. Bu da oldukça zor, çünkü onları daima
_İlk bakışta sevmeden kim âşık olmuştur ki? Shakespeare _Aşkın gözü kördür. Platon bu sevgiyi, kurtların kuzulara duydukları sevgi ile karşılaştırmıştır. Aşık olan, artık kendine ait değildir. Seven kişi, kendisine ters gelen bütün özelliklere gözünü kapayabilir; her şeyi görmezlikten, bilmezlikten gelir. _Sevgilinin bir başkasına bırakılması
İtalyanlar genellikle zaman konusunda rahat olup, geçerli bir nedenden dolayı geç kalmak sorun oluşturmamaktadır. Ancak kasıtlı gecikme ve özensiz zaman ayırmak kabalık sayılır. (...) İtalyanlardan olabildiğince yazılı olarak bilgi almaya çalışılmalıdır. Karşı tarafın esnekliğini deneyerek 11. saatte çarpıcı değişiklikler yapma isteği, bilinen bir
Sayfa 167Kitabı okudu
Reklam
Parayı Dünyanın Tanrısı Yapan Bir Uygarlık Olarak Batı Uygarlığı
Batı uygarlığı, paraya merkeze alan bir uygarlıktır. Batı uygarlığında para, her şeyin belirleyicisi olmuştur. Batı dünyasında para, insanî ve doğal olan her şeyi bozmuştur. Para, insan ilişkilerinde etkili bir unsur konumuna gelmiştir. Hatta aile içi ilişkilerde bile para önemli bir yer tutmaya başlamıştır. Engels, Batı uygarlığında paranın gündelik hayatta ve insanlar arası ilişkilerde başat hale gelmesi sürecini, kapitalizmin doğuşuyla temellendirmiştir. Engels'e göre, kapitalizmi inşa eden ve gelişmesine kaynaklık eden modern sanayi, Amerika'nın keşfiyle hazırlanan dünya pazarını yaratmıştır. Dünya pazarı ise, ticarete, gemiciliğe ve kara ulaştırmacılığına ciddi bir gelişme kazandırmıştır. Bu gelişme, aynı zamanda, sanayinin yayılmasını etkilemiştir. Sanayinin, ticaretin, gemiciliğin ve demiryollarının gelişmesiyle birlikte kapitalizmin aktörü olan burjuvazi de palazlanmış, sermayesini arttırmış ve feodalizmden kalma bütün sosyal sınıfları geri plana itmiştir. Burjuvazi, Avrupa'da üstünlüğü ele geçirdiği her yerde, bütün feodal, ataerkil ve pastoral ilişkilere son vermiştir. Yer aldığı toplumda, yani kapitalist toplumda, çoğunluk üzerindeki egemenliğini sürekli olarak arttıran burjuvazi, insanı doğal efendilerine bağlayan çok çeşitli feodal bağları acımasızca koparmış, insan ile insan arasında çıplak çıkardan ve katı nakit ödemeden başka hiçbir şey bırakmamıştır.
Sayfa 205 - Anı YayıncılıkKitabı okudu
Kimileri esneklik kaynağı ve ilhamlarını sosyal normlar ve etikte bulabilir. Eğitimin ve sosyal güvenliğin de, aile bağları ve dostluklar kadar önemli payı olabilir.
Sayfa 111Kitabı okudu
Günümüzde insanların birbirlerine olan sevgilerinin azaldığından bahsediyorsak, bunu artırmanın yolunun mutluluğun iki önemli ayağını canlandırmak olduğunu bilmeliyiz: Bunlardan birincisi, güçlü aile bağları, diğeri de arkadaşlıktır.
Benlikleri ile çocukları arasında bir bedel ödenmesi hali devam eder: Anneler, kabul edilemez olarak görüldüğü için tecrübelerini kendi çocuklarıyla paylaşmadığında – erkek ve kız çocukların annelerinin içindeki önemli birtakım yönlerle, kendisinden bir şeyler öğrenebilecekleri yönlerle bağları kopar. Çocukların, anneliğe dönüşümün mecburen ya da münhasıran doğayı takip eden bir durum değil de, yalnızca kültürel ve toplumsal beklentilerin bir yan ürünü olup olmadığını doğrulama imkanı engellenir ve paylaşmayan annelerin, aile ağında yer alan değişik tipteki ilişkilerle bağı kopar. Hikayeyi toplumsal beklentilere uysun diye sınırlayarak veya örterek çocukları korumak, bu durumun çocukları; annelerini sorgulayan, düşünen, değerlendiren, özlem çeken, arzu eden, hayal kuran, hatırlayan, hayıflanan, tahayyül eden, takdir eden ve karar veren insanlar olarak tanımaktan alıkoyması anlamına gelebilir. Bu yollarla anneler, toplumun gözünde, ailenin gözünde ve kendi gözlerinde Luce Irigaray'in güzelce tarif ettiği gibi meçhul ya da sıklıkla saklı bir yüze sahip olarak görülebilir: "Aynada kendinize bakıyorsunuz. Ve çoktan orada kendi annenizi görüyorsunuz. Ve az sonra, kızınızı bir anne olarak görüyorsunuz. İkisinin arasında, siz nesiniz? Hangi alan yalnızca size ait? Kendinizi hangi çerçeveye koymak zorundasınız? Ve tüm bu maskelerin altından yüzünüzün görülmesi nasıl mümkün olacak?"
Sayfa 212
83 öğeden 11 ile 20 arasındakiler gösteriliyor.