ayşe Özbek

Halk insanı geleneklerini yitirdiğinde, bu, toplumsal bağın kopması anlamına gelir; toplumsal bağla birlikte birlikte, azınlıkla halk arasındaki bağ da kopmuş olur. o bağın kopmasıyla sanatın ve gerçek bilimin sonu gelir, uygarlığı doğuran temel etkenler tükenir.
Reklam
Üstün bir varlığın özlem duyabileceği en yüksek mertebe, kendi ülkesinin devlet başkanının adını, hatta ülke monarşile mi yönetiliyor yoksa cumhuriyetle mi, onu bile bilmemektir. Attığı her adımla ruhunu gelip geçen şeylerden ve olaylardan zerre kadar rahatsızlık duymayacak hale getirmelidir. Bunu ihmal ederse kendine eğilebilmek için önce başkaları ile ilgilenmek zorunda kalır.
Sayfa 386Kitabı okudu
Doğru hisseden, dürüst düşünen bir insan, dünyadaki kötülük ve adaletsizlikten rahatsızsa, gayet doğal olarak bunun önce kendine dokunan kısmını düzeltmeye çalışmalı, yani kendini. Bu zaten bir ömür boyu sürer.

Reader Follow Recommendations

See All
İhtiyaç duyduğumuz şeyleri istememiz insanca bir davranıştır, yalnızca gerekli olanı değil, arzulanır bulduğumuz şeyleri istemek de insancadır. Hastalıklı olan, gerekli olan ile arzulanır olanı aynı şiddetle arzu etmek, kusurzluk özlemi yüzünden, ekmeksiz kalmış gibi acı çekmektir. Romantizm hastalığı budur işte, sanki sahip olmanın bir yolu varmış gibi Ay’ a göz dikmek.
Dünya insana ölümü unutturuyor. İnsan dünyayı ne kadar çok sever diye sual edilse bana tereddüt etmeden söylerim; insan dünyayı ölümü unutacak kadar çok seviyor. Oysa insanlar her gün ölüyor, her gün, her an ölüyor da ölümü görmüyor diriler. Sanki gözleri kapalı bakıyorlar ölümün olduğu tarafa.
Sayfa 239Kitabı okudu
Reklam
hatırlarda mesafe yoktur; sadece ne sesin ne de gözlerin köprü olamayacağı, unutulmaya yüz tutmuş bir uçurum vardır.
hem değil mi ki başı eğri olanın sonu doğru olmazdı...
Rüyanızda var olanla uyanınca yok diye dertlenir misiniz? İşte bu alem de o rüya misalidir. Bilin ki bu rüyada sahip olduklarının hiçbiri insanın değildir. Sahiplik makamı da sıfatı da yoktur insanda. Kendisi dahi kendinin değildir. Kendine sahip olamayan başka bir şeye nasıl edecek de sahip olacak? Sizin şu gördüğünüz kar taneleri esasen öldürmek için değil yeniden doğurtmak içindir. Terk ettikleriniz sizi zayıflatmak için, güçsüz düşürmek için değildir işte, daha güçlü olmak için, yeniden yeni olmak içindir.
Sayfa 129Kitabı okudu
nefsine zor gelen hakkında hayırlı olandır.
Sayfa 127Kitabı okudu
Bilir misin, 'canım' dediğimde içimden canımın çıkıp sana koştuğunu duyarım hep.
Sayfa 118Kitabı okudu
Reklam
Sevgide 'vermek' vardır Leyla. Vermek. Ve bunu anlamak.
Benim her şiirimde varsın ve olacaksın. Ama dünyanın en dehşet şiiri bile 'sen' olamaz.
...seninle günbegün daha bir dolmak, daha bir senden olmakla çözümlüyorum. Kendimi her dinleyişimde seni içimde bulmakla.
Biz boyun eğdiğimiz ve adım adım içine sürüklendiğimiz zulmün ne kadar kötüleşebileceğini tahmin edemediğimiz için yenilmiştik. Gündelik yaşamımız içinde küçük boyun eğişlerimizden oluşan küçük günahların hikayesi bu.
Biz faniler, ortak aldanışlarımızla mayaladığımız mucizelerin su katılmamış birer fiyasko olduğunu göremeyişimiz sayesinde birbirimizin kalbini kazanırız.
Sayfa 277Kitabı okudu
Gelgelelim insanoğlu her yaştan ağacı keserek, sehirleyerek, yakarak öldürdü. Tabiatın ağır yaralarına beton döktü. Rüzgarı makasladı, yağmuru kelepçeledi, güneşe çuval geçirdi. Karpuzu, domatesi, portakalı... murdar etti. Ne çare ki soframıza sahte patatesler, naylon biberler, sentetik soğanlar koyuyoruz. Allah'la kul arasına girdiler. İncirler, zeytinle, üzümle Allah'ın arasına girdiler. Eriği, mandalinayı köleleştirdiler. Bitkilerin kokusunu, şifasını, ruhunu gasp ettiler...
Sayfa 179Kitabı okudu
Reklam
Güçsüzlük belirtisi olarak yorumlanabilen bu şey aslında senin yaşamındı. Oysa biz taşlar kadar güçlü, bir o kadar da cansızdık. Gücün kendisinin ölüm olduğunu da senden böylece öğrendim. Çünkü seni seyrettim. Ah! Keşke dünyayı da senin gibi seyredip, senin ona baktığın gibi bakabilseydim! Oysa ben ona bir güç malzemesi onda kendi karanlığımı gördüm.
Sayfa 216Kitabı okudu
Belki de iki yüzlü bir pencereydi benim gördüğüm; ondan geçen bakışın hangi taraftan geldiği hem görenin hem de görülenin yaşadığı duygulara bağlıydı. Üstelik ona ille içeriden ya da dışarıdan bakılacak diye kesin bir kural da yoktu, göz yetiyorsa aynı anda iki taraftan da bakılabilirdi. Hiç kuşkusuz bu durumda kendisiyle karşılaşırdı insan; görse görse, bir pencereden eğilip bakan kendisini görürdü düş kadar yakın bir uzaklıktan... Ola ki şaşırırdı önce; bir yanıyla, yüz yüze geldiği insanın kendisi olduğuna inanmak istemezdi. Peki ya pencerenin karşı tarafındaki; o inanır mıydı aslında kendisinin öteki olduğuna!
Sayfa 171Kitabı okudu
"Dini ibadet" derken sanki dini olmayan bir ibadet biçimi varmış gibi veya daha kötüsü davranışlarımızın bir kısmı ibadet hükmünde, diğer bir kısmı ibadetin dışında kalıyormuş gibi bir izlenim uyandırılmaktadır. İbadeti hıristiyanlıkta olduğu gibi, bir seremoni, bir ayin olarak telakki edenler için mesele yok elbet. Fakat hakkını vererek yaşayan bir müslüman için ibadet olmayan, ibadet hükmüne geçmeyen hangi davranış vardır?
Bugün cari bulunan "bilimsel zihniyeti" esas kabul edip bu zihniyetle dine bakmak yerine bilime, fenne, ahlaka her şeye dinin bize kazandırdığı zihniyetle bakmak ve bu bakışı hakim kılmak başlıca görevimiz sayılmalı.
Yazgımız mı bizi bulur yoksa biz mi tercihlerimizle yazgımızı buluruz? Yazgımızla birbirimize kavuştuktan sonra mı başlar hayat?