Bana kalırsa küfürbazlar, katiller, caniler, hırsızlar, kaba insanlar, her şeyden şikâyet eden o suratsızlar dürüstlüklerinden dolayı ödüllendirilmeli bu hayatta. Belki o zaman, iyilerle korkanları ayırmak daha kolay olur.
O günden sonra hayatı yıllarla değil, onyıllarla ölçmeye başlamıştım. Ellili yıllarım belirleyici olmuştu, çünkü nerdeyse herkesin benden genç olduğunun bilincine varmıştım. Altmışlı yıllarım, yanılmak için artık vaktimin kalmadığı kuşkusuyla en yoğun geçenler oldu. Yetmişliler belki de son yıllarım olabileceği düşüncesiyle korkutucuydu. Her şeye rağmen doksanıncı yaşımın ilk sabahı Delgadina'nın mutlu yatağında sağ olarak uyandığımda, hayatın Herakleitos'un dalgalı ırmağı gibi akıp giden bir şey olmadığı, ızgaranın üzerinde öbür yana dönüp bir doksan yıl daha kızarmaya devam etmek için tek bir fırsat olduğu gibi hoş bir düşünce geçmişti aklımdan.
Pist gittikçe kalabalıklaşıyor. Günlerce düşünülüp model beğenilen giysiler, kuaförlere taşınılarak yaptırılan saçlar sergileniyor. Erkekler çok zavallı. Yalnızca düğünlerde ve bayramlarda giydikleri bu resmî giysiler içinde ve bunca göz altında, zaten pek beceremedikleri bu işi bağışlanamaz hatalarla yapıyorlar. Her çiftin yüzünde asma kilit bir gülücük, fısıl fısıl konuşma. Rahat görünme çabaları hepsi, Salih biliyor, hiçbirinin dans etmeyi bilmediğini de biliyor. Ya cinsî sapıklar gibi birbirine sarılıp dans eden genç kızlara ve onların çatık kaşlı şişman analarına ne demeli...