-Betonlaşan sadece şehirler mi sanırsınız?
Ya kalpler ne olacak?
Kalpler, şehirlerden daha hızlı betonlaşıyor.-
.
-İnsanın, insanla konuşmadığı,
Arı kovanı gibi kentlerde, ayrık otu gibi yaşadığı,
Savaşın, şiddetin, nefret dilinin ve kötülüğün revaçta olduğu bir çağdayız.
Toprağın altı değil üstü karanlık.
.
Çağımızın insanı, suskun, somurtkan ve mezar taşı gibi soğuk.
-Vefasızlığın adını vakitsizlik koymuşlar.-
.
Velhasıl,
-İnsan, bazen akşam güneşi gibi kaybolup gitmek istiyor.-
.
Ey insanoğlu…!
Güneş yüzüne değil, biraz da yüreğine vursun ki, içindeki buzullar erisin.-
Yalnızlığım beni hiç yalnız bırakmaz,
Her sabah uğurlar akşam karşılar.
Tek sorun,
-İnsan yalnızlığına sarılamıyor ki.
.
-Bazılarının insan fobisi var,
Adına yalnızlık diyorlar.-
-Yalnızın kapısı, açılacak olmasından değil,
Geceye karışıyor gündüz
huzurlu dalgalar
altına bürülü
sarmaş - dolaş...
Mutluluk nasıl da
sere - serpe kollarındaydı
Öğle uykusunda
şimdi
akşam serinliğinde
nefes alıp - veren
yorgun kaya, ılık...
Yeşil ışıkların soğukluğunda
oynaş mutluluk;
yanında karanlık uçurum
derin sonsuzluk.
Hayatımın en güzel günü
akşamın alacakaranlığında yitik.
Kurumuş, yorgun gözlerinde alev;
ruhun, ermiş taşkın gözyaşı denizi;
aşkın erguvanı akıyor
beyaz köpüklü denizlerde
sakin ve huzur dolu
ve sen
mutluluğun son kararsızlığında
tek başına...
Üç arkadaş başları öne eğilmiş güneşten yoksun ayçiçekleri gibiydiler. Ayçiçekleri de güneşi görmediği zaman başını yere eğer için için ağlarlardı, güneşe aşıktılar, güneşe hasrettirler. Sabah gün doğumu ile birlikte onlar için bayram olurdu. Hepsi başını güneşe çevirir, çiçeklerine canlılık gelir, ışıl ışıl parlarlardı. Akşam olup da güneş batmaya başladığında yine o hüzünlü hallerine dönerlerdi, karanlıktan hiç hoşlanmazlardı. Gülenay ve arkadaşları boynu bükük odalarının yolunu tuttular.
Sayfa 18 - Dağlar Kızı Gülenay ÖğretmenKitabı okudu