Ey çocukluk, dar mahpushane!
Parmaklıklarının ardında ağladım ben kaç kere Düşlerimin bilinmeyen altın pullu ve masmavi kuşunun
Geçtiğini gördükçe...
Ey sabırsızlık geceleri, ellerimi yırttığım hücremin sürgüsünde;
Kanımda kaynaşırken erken doğan arzular, Demirleri kırıp da hür boşluğu önümde, Bulduğum güne kadar.
Daha ilk atılışta gördüm:
Dünya benimdi,
Kurtulmuş olan kalbim,
Bin ateşli sarhoşluk içersinde eridi...
Ama çocukluğumun sık sık pişmanlık verir bana anısı,
Ey o ilk şafakların tatlı sıkıntısı,
Bulamaz mıyım tekrar mahpushanemi, geçmişteki saflığımı ve ruh berraklığımı!..
Zekayı ihtiraslı bir şüpheden daha iyi bileyen bir şey yoktur. Hiçbir şey karanlıkta kaybolan bir iz gibi, henüz olgunlaşmamış zihnin bütün imkanlarını bir araya toplayamaz.