Ne kadın eski kadındı ne de adam eski adam... Ama tıpkı ayaklarının dibindeki bu kara hayaletler gibi kendilerini bulmak için boş yere didiniyor, cansız ve güçsüz çabalarla kendilerinden kaçıp, kendilerini yakalamaya çalışıyorlardı.
Öldü, işte o kadar, neden öldüğünün önemi yok, bir insanın neden öldüğünü sormak saçma bir davranış, ölüm nedeni zaman içinde unutulur, yalnızca o tek sözcük kalır, öldü.
De benim Allahım, dedi usulca; ne günlere kaldık, hayır da işleyemiyoruz artık. Eskiden etli aş dağıtılırdı, bulgur pilavının içine birkaç doğram et koyup yarımşar yufkaya sardık da elimizde tepsiyle sokağa vardık mı, etin kokusunu duyan çocuklar cağıl cuğul üşüşüverirlerdi insanın başına. Birbirlerinin tepesine çıkar, birbirlerinin yakasını bağrını yırtarlardı o etli aşı kapabilmek için. Ağızları, mideleri, gözleri, gönülleri bayram ederdi. Kırık leblebiye bile koşar gelirlerdi serçe sürüsü gibi.