" Çiçekler de insanlar gibidir, bir şekilde beslenmesi gerekir. Güneş olur, su olur, toprak olur, olur da olur. Hepsini düzgün bir şekilde verip karşılığını göremezsen o zaman bir şeyleri yanlış yaptığını düşünmen gerekir."
Komiser Muharrem Baltalı Hano'nun Peşinde "Efendim... Siz adalete inanıyor musunuz?"
"Adalete inanmıyorum çünkü güç kimin elindeyse adalet denilen palavra da onun kurallarına göre işliyor"
Komiser Muharrem Baltalı Hano'nun Peşinde, Mehmet Işık
Osmanlı'nın ilk kadın mafyası olarak bilinen Baltalı Hano'nun oğlunu 'hamam oğlanı' olarak
"Bir hayalin peşinden koşmak, ona ulaşacaksın anlamına gelmiyor. İyi olduğun için bir yerlere gelemiyorsun. Kendinden ödün verdiğin zaman hayallerin oluşuyorsun Ama o zaman da artık sen sen olmuyorsun."
"... doğruların peşinde gitmeye çalıştığın sürece sürekli karşına bir engel, bir duvar çıkıyor. Sen o duvarı aşana kadar cebini dolduranlar çoktan gitmiş olur ve geriye yakalayacağın birkaç maşa kalıyor. Sen de adalet sağladığını düşünerek seviniyorsun, koca çölde bir kum tanesi yakaladın diye böbürleniyorsun. Sonra bu başarından dolayı seni pohpohluyorlar, sırtını sıvazlıyorlar, rütbeni yükseltiyorlar ve en önemlisi bazı şeyleri de fazla kurcalamanı istemiyorlar. Sen de artık yavaş yavaş çağa uydurmaya başlıyorsun sistemi böyle işlediğini vicdanına inandırmaya çalışıyorsun. Eğer geceleri rahat uyuduğumu düşünüyorsan yanılıyorsun Şimdi de yine bir çölde kum tanesi peşinde olduğundan adım gibi eminim çünkü bazıları rahatsız olmuş durumdalar. Her an o kum tanesinin bir kum fırtınasına döneceğinden korkuyorlar."
"Lakin güç, kendisini elde edemeyen bir canlıya sevgi yoluyla atayabileceğimiz türden bir şey değil. Bu, nefes almak kadar sarsılmaz, basit bir kural. Sevgiye güçle sahip olabilirsin ancak güce sevgiyle sahip olamazsın. “
Beklentim epey yüksekti bu kitaba karşı ve beni asla yanıltmadı! Son zamanlarda okuduğum en iyi distopyalardan
Öncelikle konusundan bahsedeyim;
Nükleer bir felaketin ardından mutasyonlu insanlar dünyaya geliyor. Bu mutasyon bazılarını iyi bazılarınıysa kötü şekilde etkiliyor. İyi etkilenenler 18 yaşına geldiklerinde bir seçmeye katılıyor ve en iyiler seçilip damızlık hale getirilerek hayatta kalacak fakat seçilmeyenlere ne olacağı belirsiz.
Bu insanların tek amacı seçilenlerden olmak fakat seçilen olduklarında her şey düzelecek mi yoksa malikanede onları bambaşka felaketler mi bekliyor?
Yazarın dilini, olay akışını çok sevdim. Çabucak okudum devamını merak ettiğim için elimden bırakmak istemedim hiç.
Başları bana Nazi Almanyasındaki toplama kamplarını anımsattı. Bir yerlere vagonlarla sıkış tepiş götürülmeleri ve ailelerinin gördüğü zulümler, aralarından en iyilerinin seçilmesi ve kusursuz ırkı yaratma mücadelesi...
Eğer yazarımız da bunu amaçlamışsa kesinlikle başardığını söyleyebilirim.
Victor malikaneye girmesinin ardından bir şeyleri fark edip bunların peşine düşüyor ona Aurora ve Violet eşlik ediyor.
Aurors ve Victor bunca kaosun içinde aşk yaşanabilir mi?
Kitap ilerledikçe konu öyle derinleşti ki! Leydi Marcilus'un en başından beri sıradan bir kraliçe olmadığını düşünüyordum fakat bu kadarını da beklemiyordum. Başına gelenleri yaşıyor gibi okudum ve öyle biri için bile üzüldüm bazı yerlerde.
Kitap genel anlamda kusursuz ırkı elde etmek için daha da karanlığa gömüldüğümüzü anlatıyor aslında.