mesut doğan

mesut doğan
@alerdem
Şair Yazar
Yüksek Lisans
Eskişehir
https://www.youtube.com/watch?v=SsImHCsMMRg
14 reader point
Joined on January 2020
yüzüm
İşte bu tedirgin yüzüm, her gün aynada usulca değiştiğini ancak on yıllar geçince anladığım yüz, hangi uzak şehirlerden hangi yenilgilerden tortular, izler taşıyor? Oysa bir yüzün değişmeden kalabilmesi her gün aynı rüzgârı aynı gökyüzünü karşılaması ne güzel olmalı.
Sayfa 143Kitabı okudu
Reklam
Paris'te Sonbahar
Paris’te “Âşıklar köprüsü” olarak da bilinen ve meşhur şair Guillaume Apollinaire’ın aynı isimli şiiriyle daha bir yıldızı parlayan Mirabeau Köprüsü, sonbaharın bütün renklere hükmederek bir ayrılığı ve yalnızlığı sarı fonlarla Seine Nehri’ne ve ağaçlara üflediği, her şeyin döne döne puslu bir geçmişe doğru sürüklendiği, bu gidişin ve kayboluşun içinde yalnızca kalple duyulabilen bir ümidin titreşen sesi, bütün eşyanın, sokakların ve parkların alçakgönüllülükle bu orkestraya usulca kendi renklerini ve dillerini eklemesi ile adeta Apollinaire’ın şiirini tamamlıyor.
Sayfa 121 - Okur KitaplığıKitabı okudu
Gözlerinin rengi
O gizemli kişiliğini, hayallerini ve hüzünlerini zamanla eskiyecek, değişecek olan bir yüzle göstermek yerine asla solmayacak, rengini ve canlılığını kaybetmeyecek gözlerinde farklı renklere ayrıştırarak ortaya koyduğunu çok uzun zaman sonra anladım. Sevgiyi, bağlılığı sözcüklerde aramakla ne kadar yanılmışım. Kolay ve herkesin kullandığı sözcüklerle yapılan her şeyin yine kolay sözcüklerle yıkılıverdiğini görmek.
Sayfa 46 - Ötüken NeşriyatKitabı okudu

Reader Follow Recommendations

See All
Üşüyüp ellerini karnında tuttuğunda
Bir çocuk gibi yanı başında çömelip çaresizlikten yere baktığımda. Gri bir bulut gelip gözlerine oturduğunda. Kül gibi olduğunda gözlerinin beyazı ve karası. İçime kül dökülmüş gibi yandığımda. Bakışların ince ve sessiz çırpınmalarla uzaklara doğru hiç geri dönmeyecekmiş gibi uzaklaştığında. İçinde yanan ateşin külleri gözlerinden kör bir boşluğa savrulduğunda. Bir de sürekli üşüyüp ellerini karnında tuttuğunda.
Sayfa 34 - Ötüken NeşriyatKitabı okudu
Oblomov'un Dönüşü
Platonov’un kahramanı Voşov’un çalışmanın tam ortasında durup yaşamın anlamını düşünmesi gibi Vali Nezih Bey de yoksa yaşamın anlamını düşünenlerden miydi? Belki de Voşov’un aksine yaşamsal hakikati hissetmiş, onun her insan üzerindeki görünmez eline sessizce dokunmuş ve yaşam mücadelesi ve ölüm denilen iki büyük korkudan da aynı anda kurtulmuştu. Diğer insanların varlıklarını mazur göstermek adına dünyaya katkı sağlamak için durmadan çalışmaları karşısında Vali Nezih Bey bunu bir filozof gibi düşünsel planda mı gerçekleştiriyordu?
Sayfa 67 - İz YayıncılıkKitabı okudu
Reklam
mesut doğan tekrar paylaştı.
yaşamak neydi ağzı karanfilli dost bir ana sığınmaktan başka dokunduğumuz her şey mazi olurken adını bilmediğimiz pişmanlıkta
ZAMAN Bir yağmur sonrası gurbette akşam Ruhumun dinmeyen nedametidir Ağarmış saçımda eskiyen zaman Sonsuza dökülen gizemli nehir Yaslasam başımı hatıralara Bir şah damar gibi vurur hayalin Vuslat bilemem ki hangi rüyada Ayrılıktan üşümesin ellerin Kaybolur hayatın eşsiz ahengi Zaman bir tablodur düşer duvardan Düşüncemi aşan gizli mimari Yükselir sonsuzluk manzarasından Bir terennüm olur dudaklarımda Gönlümde vuslatı sürükleyen gam Rüzgârdır içimde küllenen aşka Bir yağmur sonrası gurbette akşam Mesut DOĞAN
Sayfa 51
Kim bilir belki de Vali Nezih Bey, gençliğinde ruhunda her zaman canlı duran dünyayı değiştirme arzusu ve çabalarıyla yaşama boş vermişlik arasında sinsice uyuklayan bir monotonluğa daha erken teslim olmaya karar vermişti. Zaten yıllarca dünyaya saldıran, onu dişleyen, ısırdığını zanneden sayısız insanın hırsının boşunalığını seyretmemiş miydi? Aslında geç bile kaldığı söylenebilirdi. Bir de buna Thomas Bernhard’ın “Elliyi geçip yaşamaya, varlığımızı sürdürmeye devam ederek kendimizi bayağılaştırırız. Sınırı aşan korkaklarızdır, elliyi geçince kendini iki kez acınacak duruma düşürenler oluruz” tespitini eklersek belki durum biraz daha anlaşılabilir.
Sayfa 145Kitabı okudu
İşin aslına bakılırsa, ortalama her insanın düştüğü tuzaklardan olan makam, mevki, el âlem ne der putu gibi geçici heveslere düşmeyen insan az sayılırdı. Vali Nezih Bey’in de böylesine bir yaşama kendisini alıştırması ve insanların da bunu ona yakıştırmasına inanarak onu gururla bir ömür boyu taşıması, en hafifinden, tavşanın avcıya dönüp “Sen beni biraz zor yakalardın ama şu hayhaycılara dua et” demesi cinsinden bir olayla açıklanabilirdi.
Sayfa 121Kitabı okudu
Çocukluğundaki o rahat, korunaklı ve güvenli yaşamı, ömrünün her dönemine taşımak, onu bir hatıra gibi camekânlı dolaplarda tutmayıp yaşamının her anında tepe tepe kullanmak, oldukça sorunlu bir ruh yapısını hissettirse de bir başarı olma olasılığını da sere serpe içinde barındırıyordu. Vali Nezih Bey’in yaşamı bir tiyatro sahnesi gibi gören ve orada rolünü herkesten daha iyi oynayan sağlam görüntüsü, onun bir iş tutmadan gününü geçirmesini, çocukluğunun o sorumsuz yaşamına suni dönüşler olarak algılanmasını sağlayarak onu her zaman kurtarmaya yetiyordu.
Reklam
Adeta Dickens’ın romanlarındaki insanlar gibi her zaman etrafını saran bir huzurla, mutluluk çemberi içinde, genelde güzel rüyalar gören, yaşama her zaman bir İspanyol gibi tüm vücuduyla değil (çünkü bu durumda yaşamın şımarma olasılığı vardı) tıpkı bir İngiliz gibi bıyık altından belli belirsiz ince bir gülümseme göndererek giren, güneşin bile ilk önce onu okşadığı (tabii ki yatakta iken) bir yaşam sürmekteydi.
Belki de, bir testi suyun ummana dökülerek “Ben ummanım” demesi cinsinden bir tez canlılıkla yaşam denizine katılmak için can atan insanlardan değildi. Hiç de olmadı. Her zaman bir tecessüs, şüphe ve rahatlık içinde “Siz önden bir yürüyün bakalım, ben arkadan gelirim” yaklaşımıyla güne başlardı.
Fazla teferruata girmeden şurasını da işaret edelim ki, saat kadar derin şekilde olmasa bile bu benimseme ve uyma keyfiyeti bütün eşyamızda vardır. Eski şapkalarımız, ayakkabılarımız, elbiselerimiz gün geçtikçe bizden bir parça olmazlar mı? Onları sık sık değiştirmek isteyişimiz de bu yüzden değil midir? Yeni bir elbise giyen adam az çok benliğinin dışına çıkmışa benzer: Kendinden uzaklaşmak, ona bir değişikliğin arasından bakmak ihtiyacı, yahut “Ben artık bir başkasıyım!” diyebilmek saadeti.
Sayfa 15
79 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.