Ana ve baba, o menîyi, yedikleri, içtikleri şeylerden meydana getirmişlerdir. Şu halde insan, menî haline gelmeden evvel kâinatta, dağınık bir haldeydi, her zerresi, bir varlıktaydı.
îmâmiyye, Onikinci imam, Muhammed’i, Muhammed Peygamber’in hadîslerinde adı geçen ve son zamanlarda çıkıp dünyayı adaletle dolduracağı vâdedilen Mehdî olarak tanırlar. Onlarca 869'da, yahut 870'te doğan Muhammed, babasının ölümünden sonra gizlenmiş, bu gizlilik 920 yılına kadar sürmüştür. Bu müddet zarfında, birbiri ardınca dört kişi, îmâm’la Şîa arasında elçilik etmiş, 920'de son elçinin ölümünden sonra büyük gizlilik devri (gaybet-i kübrâ) başlamıştır ve bu devrin sonunu ancak Tanrı bilir.
Reklam
Onlarca, Muhammed Peygambere isnâd edilen ve «Ümmetim, yakın­da yetmiş üç bölüğe ayrılacak; bu bölüklerin hepsi de cehennemdedir, ancak biri kurtulmuştur» meâlindeki hadîste anılan kurtulmuş bölük, kendileridir. Bu inançtan dolayı da kendilerine «Gürûh-ı Nâcî», yâni kurtulmuş sürü adını verirler.
Türk dîvân edebiyatı, Arapça ve Farsça sözlerle örülmüş yabancı bir dil uydurarak İran klâsik edebiyatını taklitle gelişirken halk şâirleri de sazlarıyle halkın dilini şiirleştiriyorlar, halkın duygularını dile geti­riyorlardı.
Alevîlikle Bektâşîlik arasında bir ayrılık bulunmakla beraber müş­terek noktalar da pek çoktur. Alî’yi Tanrı yerine koymak, hurâfevî bir şekilde Oniki İmamı ve «Açıklama» da da anlattığımız gibi, Ondört Ma'sûmu tanımak, inançlarda, kökleri çok eski devirlere çıkan geleneklere yer vermek, kadınların da iştirâk ettiği sazlı, içkili mahabbet meclisleri kurmak, törende, aynı esas unsurları kabul etmek, aynı duâları okumak, başlıca birleşme temelleridir. Hattâ bu yüzden Bektâşîler, «Yol bir, sürek bin bir» diyerek onları hoş görmüşlerdir, Perîşân Baba, sonradan bir ata-sözü gibi söylenegelen «Sürek olsun, çörek olsun, Ehli Beyti sever olsun» sözünü söylemiştir. Zâten bu birliği, her iki zümrenin törenlerini de, Fütüvvet ehlinin törenlerinin mayalaması, sağlamıştır.
Bektaşilik
Yüzyıllar boyunca yaşıyan, gelişen, bozulan, düzelen bir tekke daha vardı ki bu tekkelerin dışında kalıyordu; bir tarikat daha vardı ki öbür tarîkatleri kucaklıyordu. Medrese, bu tekkeye, öbür tekkelerden daha fazla düşmandı, hattâ din dışında sayıyordu onu. Öbür tarîkatler de onu hoş görmüyorlardı. Fakat gene de o tarîkatlerden, buna, Bektâşîliğe gi­renler vardı ve Bektâşîler, «Her tavladan boşanan, bizim tavlada karar kılar» diyorlardı.
Reklam
54 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.