aralarında hiçbir insicam bulunmayan bir sürü hatıradan sonra yeniden dünyaya, o kovulmuşların evine geri döndüğümde, bir kez daha, ‘hatırlamak da bir ihanettir’ diye söyleneceğim.
Ben o kızı sevdiğimde, içimde bir flüt sesi vardı. Bir utangaçlık, kapı kollarına, halıların nakışlarına, kurşun kalemlere, parmaklara, aralanan perdelere sinmiş bir utangaçlık, nereye gitsem, öldüren güzelliğiyle peşim sıra gelirdi. Kimdi o utangaçlığın asıl sahibi? O kuşları tereddütte bırakan heves; yanağa biriken sıcaklık; uykulara hücum eden rüya! İnsan dönüp bir bahçeye bakınca hemen görürdü, yan yana duran iki vişnenin nasıl titrediğini. Sonra ayartıcılarını gönderdi zaman, kırık kalplerin üstü bir bir kapatıldı, gülüşlere yeni bir ağız yapıldı. Yüzdeki yaralar maharetle temizlendi resimlerden. Yeni ayrılık çağı böyle başladı...