Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
22 Haziran Yunan saldırısından sonra düzenli birliklere olan ihtiyaç daha açık olarak meydana çıkmıştı. Onun için Çolak İbrahim Müfrezesi 3. Süvari Tümeni'ne, Sarı Efe (Edip Bey) Müfrezesi 33. Süvari Alayına, Gök Bayrak Müfrezesi de 61. Piyade Alayına çevrilmiş, ordunun subay ihtiyacının karşılanması için de, 1 Temmuz 1920'de Ankara'da Abidin Paşa Köşkü'nde "Sunûf-ı Muhtelife Zabitan Namzedleri Talimgahı" açılmıştı. Gediz taarruzunun başarıya ulaşamaması, milis teşkilatının düzenli birlikler hâline getirilmesini herhalde biraz daha çabuklaştırmıştı. Çünkü bu taarruzdan sonra Ali Fuat Paşa Moskova elçiliğine atanmış, Batı Cephesi de batı ve güney olmak üzere ikiye bölünerek batı kesimine İsmet Bey (İnönü), güney kesimine de Refet Bey (Bele) tayin edilmişti. Yeni komutanlara, 8 Kasım 1920 günü gecesi Mustafa Kemal Paşa'nın verdiği kesin direktif, "Süratle muntazam ordu ve büyük süvari kütlesi vücuda getirmek" direktifi oldu .
Sayfa 166Kitabı okudu
“Hangi kavşakta dursam çatallı bir acıyım. dağınık bir toy yeri, emanet bir elbise, bir ince kopuz sesi. Yok yerlere yön oldum; her hayrata okuttum bu şaşkın kitabeyi ki çözülsün insanların insanlara dokunduğu sınırda neden ellerim çolak ve neden baktığımda büyüyor ölü balık gözleri .”
Reklam
479 syf.
9/10 puan verdi
·
8 günde okudu
"Küçük Ağa" İncelemesi
Kitabı ilk okuyacağım zaman, temin ettikten sonra 1000kitap'ta yapılan incelemelere göz attım. Birçok kişi kitabın sıkıcı olduğunu ve sürükleyici olmadığı öne sürmüş. İçimde bir acaba oluşmuştu. Belki sıkılırım diye düşündüm. Ama inanın ki kitap Türk edebiyatının yapı taşlarından biri ve oldukça akıcı. Kitabın yüzde doksan beşi gayet sürükleyici. Konusuna gelirsek İstiklal Mücadelesi zamanında Akşehir'de geçen olaylara değiniyor. Birçok kişinin saltanat ve halife yanlışı olduğu bu zamanada bir yandan da Kuvva-i Milliye çalışmaları yapıyor. Kitap ilk başta cepheden memleketine gelen Çolak Salih'le başlasa da daha sonra Mehmed Reşid adındaki İstanbullu Hoca'ya (adı daha sonra Küçük Ağa oluyor) ve Doktor Gönülsüzlerin Haydar Bey, Ali Emmi, Reis Bey gibi Kuvva'cı ekibe ve bunların çalışmalarına odaklanıyor. Dönemi anlamak için muhakkak okumamız gereken, insanı içine çeken bir kitap. Elbette içinde birçok eski kelime var ve kimi yerlerde cümlenin manâsını dahi anlayamıyorsunuz ama genelde okumanızı engellemiyor. Fakat okurken yanınızda bir sözlük taşımanızı öneririm. İyi okumalar.
Tarık Buğra
Tarık Buğra
'ya Allah rahmet eylesin.
Küçük Ağa
Küçük AğaTarık Buğra · İletişim Yayınları · 20159,9bin okunma
“Yenildik dediler.” diye tekrarladı. Hüzün sesini yumuşatmıştı. Gülümsedi. “Paydos der gibi.” Yine gülümsedi. “Hani bayram yerinde salıncakçı; yandııı der ya… tıpkı onun gibi; harp bitti dediler. Bir de baktık ki bizde ne kol kalmış, ne kanat. Hafız’ın oğlu Demirci Salih, Çolak Salih olup çıkmış. Sen olsan nişlersin? de bakalım Ali Emmi? Surat da kalmamış. Anamın halini bir gör. ”Padişahım çok yaşa!”. Ama böyle bağırma istiyor insan. Padişahım, madişahım ne olursa olsun bir şey için, biri için “Çok Yaşa!” diye bağırmalı insan.. Pek hoş oluyor yani… Kol bacak gitse de..
Sayfa 41 - İletişim YayınlarıKitabı okudu
Mavi… Tüm renklere can üfleyen yaramaz çocuk, yaşamın rengi, tadı, cazibesi velhasıl ta kendisidir. Rengini yitirmiş bir yaşamak neye yarar?
·
Puan vermedi
Ben şahsen etkili yetkili biri olsam, Bilmem Hatırlar mısın? kitabını, hiç değilse, orta öğretimdeki çocuklarımıza okuturum. En azından teşvik ederim okunmasını. Niçin? Bir neslin yetişme şartlarını, zorluklarını, itiyatlarını; bir kuşağın çocukluğunun ve gençliğinin nasıl şekillendiğini görsünler. Bir de, hayatımızdan çıkıp giden incelikleri fark etsinler diye... (Prof.Dr.Turan Karataş'ın Bilmem Hatırlar Mısın üzerine yazdığı yazıdan) Dile Gelse Kelimeler, s 153, Zambak Yay, 2013
Bilmem Hatırlar mısın?
Bilmem Hatırlar mısın?Ali Çolak · Kapı Yayınları · 201659 okunma
Reklam
O-Çolak Salih- savaşı sırf Niko ile karşı karşıya gelmek için sevmiş, benimsemiş, kaşık tutmaktan aciz sol elini sırf bu umut uğruna uçan kuşu zımbalayacak hale getirmişti. Hayatın yerini alan bu hırslı umuttan bu yana yıl geçti. Salih-gerçi- bu arada bu savaşın ne olduğunu, ne için olduğunu adı gibi anladı, bekledi. Ama yine de ona öyle geliyordu ki, Akşehir'in tuzunu, ekmeğini, suyunu, havasını, mor menekşesini, kaydırak taşlarını paylaştıktan sonra "Pontus" diyen ve Salih'lere, Ali Emmilere, Ruziye'lere karşı silaha sarılan Niko ile silâh silâha karşı gelmeden savaş biterse, zaferin tadı olmayacaktı.
Sayfa 349Kitabı okudu
Bu arada Kuvâyı Milliye propagandacıları Akşehir'den Ali Emmi'nin seçilmesini istiyorlardı. Bu düşünce kendisine açıldığı gün Ali Emmi önce şaşırdı, sonra da üzüldü. Bunu açıkça söylemeden yapamadı. "Kusura bakma Binbaşım ya, olacak iş değel bu. Bula bula beni mi buldunuz?" Binbaşı biraz sertçe: "Ne demek bula bula seni bulmak Ali Emmi?" dediyse de Ali Emmi aldırmadan cevap verdi: "Ne demek olacak hay herif? Ben bi garip ümmüyüm; Topal Salim'in kahvede bilem iki lafı biraraya getiremem. Varıp da koca Meclis'te mi konuşacan? Hem de harp darp üzerine, devlet millet üzerine ha?.. Neredeyse, zevklenecek adam mı bulamadın deyecem.. üstelik bi de yaş yetmiş iş bitmiş!.." Binbaşı bıyıklarını dişleyip duruyor, ne diyeceğini bilemiyordu. Mırıldandı: "Amma Ali Emmi senin bunca emeğin geçti bu işe. Bu kadar çalıştın, bir sürü tehlikeyi göze aldın." Binbaşı, Ali Emmi'nin gözündeki bütün ciddiyetini kaybetmişti. "Kak ülen sen de.. Çolak Salih benden çok çalıştı. Maksadınız mükafat dağıtmaksa ona gidin, benden önce. Yoksa siz her dediğinize eyvallah deyip susacak adam mı ararsınız? Muradınız buysa da yanlış kapı çaldın oğul. Hem sen bana de bakayım; neye Reis Bey'e başvurmazsınız?"
Sayfa 287Kitabı okudu
Ne diyordum? Her şey olur o gün, boş bulunmaya gelmez. Demeyi unuttum, cumaya Salih de üç beş arkadaşıyle gelecek, bizim çeteci Salih. " Ali Emmi daha da keyiflendi. Salih artık çeteci Çolak Salih olmuştu. Çünkü haberci olarak gittiği Afyon'da allem edip kallem edip Çete Reisi Haydar Bey'i kandırmış, onunla kalmıştı. Haydar Bey de ondan pek memnundu. Bir tanıdıklarına: "Deli bu Salih," demiş, "olmayacak işleri ben yaparım diyor, işin tuhafı, yapıyor da..."
Sayfa 212Kitabı okudu
Memâlik-i Osmaniye.. Osmanlı Devleti... Lâftı bunlar, laftı artık. Minas, Ligor, Çerkez Reşid... Evet hepsi de birbirlerine kolları ile bağlıydılar, Salih de kollarının arasında ve kol atmıştı... Ama Ali Emmi'nin var sandığı o şey yoktu artık. Hilalin ortasında bir Salih vardır; tek kollu, yüzü paçavraya dönmüş bir Salih, dünyası çökmüş bir Salih!.. Şimdi artık Salih'ten beter veya Salih'ten bir parça iyi bir şey yoktu, tıpkı Salih gibi bir şey vardı. Tıpkı Salih gibi kolu kanadı kırılmış, dünyası yıkılmış bir şey. Adı ne idi bunun? Adı bile yoktu. Önce bunun adını koymalıydı da, yanılacaksa ondan sonra yanılmalı, bir şey yapılabilecekse ondan sonra neler yapılabileceğini düşünmeliydi. Ve Salih ne bu "Şey"in adını, ne de kendi adını bilebiliyordu. Bunları daha uzun zaman kasaba da bilemeyecekti. En kolayı, yani Salih'in adı bile uzun zaman kararlaştırılamayacak, ona kimi "Pantollu Salih" diyecek, kimi "Deli Fadiğin Salih", kimi "Niko'nun Salih", kimi de "Yüzsüz Salih" veya "Çolak Salih" diyecekti ve Salih kendisine bir "Gazi" diyeni ömrünün sonuna kadar bulamayacaktı.
1.000 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.