Gurbet
Enfüste garibliğin, dışında da var gurbet. Eşyâ bile gurbetin ıstırabını duyar. Yer, "âsîleri nasıl taşırım"; semâ, "nasıl gölgelerim" diye.
Rabbim, beni ve neslimden olanları, namazı dosdoğru kılanlardan eyle." İbrahim 14/40
Reklam
Gurbet
Hz Ādem (as)'ın da, ruhta babası (sav) Efendimiz'le tanış olmaktır garibliğin son bulması. Ashâb-ı Güzîn'in, "anam babam, tatlı canım sana fedâ olsun Yâ Resûlallâh" demesidir. "Canım kurbân olsun Sen'in yoluna Adı güzel kendi güzel Muhammed (sav)"
İblis her an peşimizde aldatmak için. Mel'un, bir Hakk dostuna sorar: -Evin neresi? O da: -Kabir. -Ne yer ne içersin? O da: -Ölüm. -Ne giyersin? O da: -Kefen, der.
Aslî vatanına, ana ve babasına kavuşanlar kurtulur gurbetten. Behlül Velînin şu menkîbesi çok mânidardır: Padişah Harun Reşid, "Behlül, evimize kasaptan et götür der. O da kabre götürür. Sebebi sorulunca, "asıl evimiz kabir değil mi?" der.
Gurbet
Düşündüğümüzde, hepimizin garîb olduğunu anlarız. Çünkü biz ruhlar âleminden geldik, ana rahmine düştük. Asıl gurbeti, bu dünyaya gelmekle yaşadık. Efendimiz (sav) de, “bu dünyada garîb ve yolcu gibi olun"ı buyuruyor.
Reklam
Ahiret hayâtındaki huzur, bu hayâtın "hayâten tayyibe" olmasına bağlıdır. "Gerek erkekden, gerek kadından kim mü'min olarak, iyi amel (ve hareket)de bulunursa hiç şübhesiz onu (dünyâda) çok güzel bir hayat ile yaşatırız ve (o gibilere) her halde yapageldiklerinin daha güzeliyle ecir veririz." İçi ve dışı Mevlâ ile, rûhu Allah Teâlâ ile huzurda, Rabbimiz Teâlâ'yı tanıma zevkiyle doludur. Ezelî şarabla, üns dostukla, ihsan makâmıyla, maarif cennetiyle mesuddur. Rızâ makâmının serinliğiyle, Kur'ân-ı Kerîm'in neş'esiyle sarhoşdur.
Abdu'lkadir Geylânî (ks) “Cenâb-ı Hakk'a beni üç şey vâsıl kıldı" der: 1- Kerem. (İyilik) 2- Seha. (Cömertlik) 3- Selâmet-i sadr. (Gönlün temizliği)
Gerçek Hayat
Sonbahar, yaprakların sararıp döküldüğü, bağ ve bahçenin bozulduğu, ticârî olarak işlerin yoğun olduğu mevsimdir. İnsan hayatının da güz mevsimi olgunluk çağıdır ve âhirete hazırlığın daha yoğunlaştığı bir devredir. Ya'kûb (as)'a Azrail (as)'ın "rûhunu kabz için haber veririm" dediği vakittir. Son gelişinde "neden haber vermeden geldin?" deyince, "çok haber yolladım" der Azrâil (as). "Dişin döküldü, belin büküldü. Saçlarına düştü ak, güçten kuvvetten kal- dın bak." Hep bunlar bir tarafa, ecel ansızın gelir. Sıddīk-ı Azam'ın söylediği sözdür bizim için geçerli olan. "Ölüm gelse ne yaparsın?" suâline, "aynı hâl üzere kalırım" der. Çünkü her vakit uyanık, emr-i İlâhîye muntazır. Hem zâhir hem de bâtında muhasebe etmeli kişi kendini.
Ufukta Görünen
Görünenler ve görünmeyenler: "Görmeyenle gören, karanlıklarla aydınlık, gölge ile sıcak bir olmaz. Dirilerle ölüler de bir değildir. Allah dilediğine elbette işittirir, ama sen kabirlerdekilere de işittirecek değilsin!" "Gören" kelimesi mü'mini, “kör" kelimesi kâfiri, "aydınlık" îmânı, "karanlıklar" küfrü, "gölge" rahatlığı ve huzuru,"sıcak" sıkıntıyı ve yakıcı ateşi, "diriler" mü'minleri, "ölüler" kâfirleri anlatmak için kullanılmıştır. Zîrâ mü'min önündeki açık yolu (dünyâ hayâtından sonra yeni bir hayatın başlayacağını) görmekte, inkârcı ise bunu görmemektedir. "(Onlar) gayba îmân ederler, namazı kılarlar, kendilerine verdiklerimizden hayra harcarlar."
230 öğeden 21 ile 30 arasındakiler gösteriliyor.