Normal bir adam bir tabanca ya da bıçak alır ve ailesini katleden insanın peşine düşer; onlara bir Bronson çeker ve herkes alkışlar. Gerçekte olan ise şuydu: Her gün kalkıyordu. Uykusu açılmadan eskiden kimse oydu. Sonra, bilinci uyanınca sanki içine zehir akıyordu. Önceleri kalkamıyordu bile. O ağırlığın altında yatıyordu. Ama sonra onu ancak hareket kurtarabiliyordu ve hiçbiri onun için yeterli olamadan, hiç durmadan hareket ediyor, ediyor, ediyordu. Üzerine yüklenen suç, Tanrı'nın üstüne bastıran eli ona, kızının ihtiyacı olduğunda sen yanında yoktun, diyordu.
Ben cennette ağlamaya başladım. Başka ne yapabilirdim ki?
Reklam
Çünkü dünyadaki dehşet gerçektir ve her gün olur. O bir çiçek ya da güneş gibidir; saklanamaz.
Sonra işte oradaydılar, insan bedenini terk ederken uluyarak ve dönerek genişleyen ışıyan ateş böcekleri. Franny, ''Kar taneleri gibi,'' dedi, ''hiçbiri aynı değil ama bizim durduğumuz yerden, sanki hepsi bir öncekinin eşi gibi.''
Hepimiz (ölü ve yaşayan çocuklar) babamın iki yanında aynı şeyi isteyerek duruyorduk. Sonsuza kadar ona sahip olmak. Üçümüzü birden mutlu etmek imkansızdı.
Günlerdir, haftalardır, yıllardır yeraltında bir oda dolusu nefret saklıyordu. Bunun ta derinlerinde, yüreğinde şimşek çakan dört yaşındaki çocuk oturuyordu. Yürekten taşa, yürekten taşa.
Reklam
103 öğeden 71 ile 80 arasındakiler gösteriliyor.