1989 senesinden, başçavuş olduğum askerliğimden bir anımı paylaşmak isterim.
Komutanım, sağ olsun, beni severdi, zaman zaman beraber yürüyüşe çıkardık. Bir gün benim disiplin ile ilgili şikâyetlerimi dinliyordu, sonra döndü bir anısını paylaştı:
“evlat, seneler evvel, bu birime atandığımda, nöbet tutmak için yeterli asker olmadığı ile ilgili, onbaşıdan bir şikâyet aldım. Bende şu nöbet listesini bir görelim inceleyelim dedim. Liste geldi: mühimmat, depo, yatakhane,…..filan derken birde “havuz” adını gördüm. Bu nedir dedim? Komutanım dikimevinin önündeki mavi havuz var ya orası, dedi onbaşı. Peki sebep dedim? Bilmiyoruz, ben de bildim bileli o havuza bir asker göndeririz, dedi.
Bu işi araştıralım aslını öğrenelim dedim, anuşirvancım ne çıktı biliyor musun, on iki sene evvel bir komutan o havuzu boyattırmış, bakın buraya şimdi yetkisiz ( saf) birkaç asker gelir oturur, üstü başı boya olur, bir asker koyun da başında beklesin, demiş.
İşte o gün bugün orada bir asker duruyormuş, ( ondan sonra on iki sene boyunca kimse, ey cahiller, komutan bir gün asker dursun, boya kuruyana kadar, bunca sene değil, dememiş!).
Yani anlaşılan bizim kafamızda, sıkı sıkı tutunduğumuz, uğruna bağırdığımız tartıştığımız ve ayrı düştüğümüz pek çok olgu ve düşünce ( inanç) bu havuz hikâyesi gibi fos ( boş) bir yanılgıdan öte olmayabilir.
Korkmayın ve düşüncelerinizin kökenine inin, kökü çürük ise sökün atın, diğer sağlıklı düşüncelerin yeşermesi için yer açmış olursunuz.