Kur'an'da, insanın temel karakterlerinden birisi olarak “helu” vasfı zikredilmektedir; (inne'l-insane bulika helüan) (Mearic, 19). Bu, onun mizaç ve davranışlarındaki istikrarsızlığı, dengesizlik üzere olmayı ifade eder. Ona, kendi varlığının sınırlarını ve imkanlarını gösteren; sınırlı ve sonlu bir varlık olduğunu hissettiren hadiseler geldiğinde çığlıklar koparan (Mearic, 20), ümitsizlikler içine düşen, ye's içinde boğulan (Fussilet, 49), uzun uzun dua ve yakarışlarda bulunan (Fussilet, 51); ama kendisine yönelik bir tehdit bulunmadığı zamansa yan çizen (İsra, 83), daha önce hiç dua etmemişcesine (Yunus, 12), Allah ile olan kulluk bağını da sona erdiren (Mearic, 21) bir varlık... İşte, refah ve rahatlık anları, bir anlamda fıtratı perdeleyen haller olurken, “kriz anları” diye niteleyebileceğimiz daha özel durumlar da, fıtratullah'ın tezahürüne, kula yakışan bir oluş haline. kendini yeniden bulmaya, asli hale dönmeye vesile olurlar.
John Fowles, Koleksiyoncu'da şöyle diyor: "Onu unutacağımı sandığım da olmuyor değildi. Ama unutmak insanın yapacağı değil, başına gelen bir şeydir ve benim başıma gelmedi." Sence hayat yaptıklarımız mıdır, başımıza gelenler mi? Cevapların bir anlamı varmış gibi nasıl da her şeyi sorgulayıp duruyoruz değil mi? Boş ver sormadım say.
Reklam
+759
"Vicdan; güzel, ama kadim kitapların sararmış sayfaları arasında unutulmuş bir hikaye."
Umarım…
“Ama insan doğasını bozan ahlakçılardan, yalancı sofulardan, yobazlardan, riyakarlardan ve dünyayı kandırmak için karnaval kılığına bürünmüş bu mezhebin insanlarından alınacak intikam uzun ve sert olacak…”
Böylelikle, "azgelişmiş" halklar, Batı "yardım"ını beklenen, doğal ve uzun zamandır onlara borçlu olunan bir şey olarak ya­ şar. Büyülü bir ilaç gibi; tarih, teknik, sürekli ilerleme ve küresel piyasa ilişkisi olmaksızın. Ama daha yakından bakılırsa, büyü­ menin Batılı mucizevi kazazedeleri de topluca aynı şekilde dav­ ranmıyorlar mı? Bolluklar Ülkesi'nin fantezileriyle kuşatılmış ve reklam palavralarıyla her şeyin kendisine önceden verileceğine ve bolluk üstünde kendisinin meşru ve devredilemez bir hakka sahip olduğuna ikna olmuş tüketiciler kitlesi, bolluğu doğanın bir sonucu gibi yaşamıyor mu? Tüketime inanç yeni bir öğedir; bundan böyle, yeni kuşaklar mirasçıdır: Yalnızca malların değil, doğal bolluk hakkının da mirasçısıdır. Demek ki, Kargo söyleni Melanezya'da kaybolurken, Batı'da yaşamaya devam ediyor. Gün­ delik ve sıradan da olsa bolluk, tarihsel ve toplumsal bir çabayla üretilmiş ve elde edilmiş, kazanılmış olarak değil, ama meşru mi­ rasçıları olduğumuz iyiliksever bir söylencesel merci tarafından dağıtılmış gibi görüldüğü ölçüde günlük bir mucize olarak yaşan­ maya devam ediyor: Teknik, İlerleme, Büyüme vb
onlarca yıldır daha iyi bir hayata hazırlanıp duruyorum dedim ama o hayat bir türlü gelmek bilmiyor. insanın kendi mutsuzluğuyla ilişkisini sadece onu beklemek olduğunu fark edene kadar uzun bir süre duygusal ve melankolik bir halde yakınıp durdum
Sayfa 120
Reklam
1.000 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.