'gülümsemek, gençler için nefes alıp vermek kadar kolaydır. bu tür bir alışkanlık ne zaman başlamıştır acaba? gülmezsen zarardasın aslında. gülünecek en ufak şeyleri bile gözden kaçırma sakın!'
Ondan kurtulmuştum. Ama bir yandanda o benim parçamdı. Ona alışmıştım yıllar boyunca. Onun yokluğunu hissediyordum. Zaten insanları mahveden de bu alışkanlık duygusu değil midir?
Etrafınızda olan biten hiçbir şeyi kişisel algılamayın. Bireysel önemlilik ya da kişisel algılamak bencilliğin en üst düzeydeki ifadesidir. Her şeyin merkezinde kendimiz olduğunu düşünürüz. Kişisel algılamak sizi kara büyücüler için kolay bir av haline getirir, sizi istedikleri zehirle besleyebilirler, siz de söylenenleri kişisel algıladığınız için zehri afiyetle yutarsınız. Onların yaptıkları, hissettikleri kendi bireysel rüyaları, kendi anlaşmalarının bir yansımasıdır. "Söylediklerin beni incitiyor" da diyebilirsiniz. Söylediklerim sizin yaralarınıza dokunduğu için incinirsiniz. Sizi inciten sizsiniz. Bu filmde yönetmen de, yapımcı da, başrol oyuncusu da sizsiniz. Diğer herkes yardımcı oyunculardır. İnsanları kişisel algılamadan gerçekte oldukları gibi görebilmeyi başardığımızda asla onların söylediği ya da yaptığı şeylerden incinmeyiz. Size yalan da söyleseler bundan incinmezsiniz çünkü onların korktukları için yalan söylediklerini bilirsiniz. Kişisel algılamamayı alışkanlık haline getirdiğinizde kızgınlığınız, kıskançlığınız, fesat duygularınız yok olur, üzüntüleriniz bile kaybolur. Kişisel algılamadığınızda olağanüstü bir özgürlüğe kavuşursunuz. Bunu gerçekten anladığınızda başkalarının özensizce ve bilinçsizce söylediği sözler ya da davranışlar sizi incitemez.
Don Miguel Ruiz'in "Dört Anlaşma" adlı kitabından
Alışkanlık, kozasını ören bir ipekböceği gibi gitgide tamamlıyor bizi. Emsalsiz bir oluşun içinde yuvarlanıyoruz. Korkunç bir yangın başladı yüreklerimizde. Özlem, kıskançlık, arzu ne varsa içimizde hepsi birdenbire tutuştu. Alev almayan bir yerimiz kalmadı. Alevlerimiz muhteşem bir kızıllığın içinde yıldızlara kadar uzanıyor. Hiçbir su bu ateşi söndüremez artık. Nehirler, denizler boşalsa üstümüze hiç sönmeyeceğimizi biliyorum. Bu yangın biz birer kor yığını
haline gelinceye kadar sürecek.
Gitgide alışıyorum sana. Hiçbir alışkanlık bu kadar güzel olamaz. Ellerin ellerimden uzaksa, nasıl güçsüzüm, bilemezsin. Yanımda olduğun zamanlar, sigara dumanı gibi ciğerlerime doluyor, alkol gibi damarlarıma yayılıyorsun. Durmadan başım dönüyor verdiğin hazdan. Alışkanlıklar daima korkutur beni, düşün ki ben yaşamaya bile alışkın değilim. Kendimi kendime alıştıramadım yıllardır. Fakat şimdi sana alışıyorum. Alıştıkça özlemim artıyor, daha yoğunlaşıyor.
“Ben güçlü hisleri olan bir adamım, bu hayal kırıklığını da çok güçlü yaşadım. Yaşıyorum. Hislerimi pek belli etmem; bazılarımız hislerini bastırmayı alışkanlık haline getirmek zorundadır. Ben de bastırırım.”