Ve, bitti...
Bu kadar kısa zaman diliminde içinden çıkamam sanıyordum ama uzun süre içimden çıkmayacak bir eser oldu İki Şehrin Hikayesi...
Bir arkadaşın tavsiye ve hediyesi üzerine başlamıştım esere. İtiraf etmek gerekirse ilk iki yüz sayfada esere girmekte oldukça zorlandım. Ama sayfalar ilerledikçe kitap beni kendisine çekti ve son üç yüz
BAYRAM 🙂🍒
İlk kim dedi “bayramlarda el öpmeyin, el öpmek geriliktir, tokalaşın” diye? Ve ilk kim inandı?
İlk kim “aman hastalık bulaşıyor, dikkat çok sarılmayın bayramlarda” dedi ve ilk kim buna itibar etti?
İlk kim “bayramlar tatildir, güneye inelim” dedi, ilk hangi araba yolunu memleketten sahile çevirdi?
İlk hangi evde kalkılmadı
"Doğruluğun ne olduğunu gerçekten öğrenmek istiyorsan,yalnız sormakla kalma,başkasının verdiği cevabı da alkış toplamak için çürütmeye kalkma.Sormak,cevap vermekten kolaydır, bilirsin."
"sen şimdi o çok kıymetli düşüncelerine dalacak ve kendi kafanda korkunç bir senaryo yazacaksın. sonra da inanacaksın kendi kendine yazdığın senaryoya. kafanın içinde beni bir yargılayacaksın, bir özleyeceksin. ama ben hayatıma devam edeceğim, kusura bakma."
kuvvetli bir alkış
Bu eseri defalarca bıkmadan tane tane okudum bir eser bu kadar güzel olabilir.
Sezai Karakoç denince aklıma ilk Monna Rosa şiiri geliyor. Hikayesini bilip şiirini okumak daha bir başka oluyor.
sezai karakoç, fuzuli'den sonra aşkın vuslat değil de hicran olduğunu anlatan en iyi şairlerden ve bu kitaptaki şiirleri de bunu ispat niteliğinde... Üstad