İbrahim Tatlıses şöhretiyle Orhan Gencebay’ın önüne geçer…
Orhan Gencebay’ın yerine, yabancı topraklarda kendine güvenmeyi öğrenmiş, o güne kadar “bozuk” olarak hor görülmüş şivesiden olduğu kadar kendi sevme kapasitesinden de büyülenmiş (Allah Allah bu nasıl sevmek) , zaman kaybetmeden hedefi ilerleyen (ben sana dolanayım), uzaktaki ulaşılmaz soyut sevgiliye değil de adı sanı belli bir sevgiliye seslenen (oy oy Emine) şarkılarıyla İbrahim Tatlıses aldı. Uzun yıllar ağabeyinin arzusu, Onur ‘ u ağırlığı altında ezilen, onun adaletine sığınmak zorunda kalan, başkasının onuru uğruna dünya nimetlerinden mahrum kalan küçük kardeş sonunda basmıştı çığlığı: “Ben de İsterem.”
Sayfa 16 - Metis, 5.Basım Kasım 2016Kitabı okudu
Raymalı-aga kendi zamanında çok tanınmış bir cırav (yırcı), bir ozan idi. Daha küçük yaşta ün kazanmıştı. Tanrı vergisi bir yetenek ve kişiliğinin üç güzel özelliği sayesinde bozkırın en ünlü yırcısı, âşık ozanı olmuştu: Güftesini kendi yazar, bestesini kendi yapar ve güzel sesiyle bunları hem çalar, hem söylerdi. Dinleyenler ona hayran
ötüken yayınevi
Reklam
Anlatıldığına göre Yüce Allah Hz. Musa (a.s.) ya şöyle vahyeder "Benim için ne tür bir amel işledin?" Hz. Musa şöyle der: "İlahi! Ben senin için namaz kıldım, oruç tuttum. sadaka verdim, zekat verdim." Yüce Allah da şöyle buyurur: "Namazın senin için bir burhan/kılavuz, orucun bir kalkan, sadakan bir gölge ve zekatın da yolunu aydınlatan bir nur olacaktır. Söyle sen benim için nasıl bir amel/iş yaptın? Hz. Musa: "İlahi! Senin için yapabileceğim bir ameli bana göster/öğret!" Yüce Allah: "Ey Musa sen hiç benim rızam için bir velimi/dostumu dost edindin mi ve yine sen sırf benim için düşmanı düşman kabul ettin mi?" İşte Hz. Musa bu ifadelerden, amellerin en değerlisinin Allah için sevmek ve yine Allah için buğzetmek olduğunu öğrenmiş oldu..
Allah, kulunu cezalandırmak için yaratmamıştır. Kulunu sevmek için yaratmıştır. Sevmiş ki kendine muhatap kılmıştır. Kulun başına gelenler kendi elleriyle işledikleri yüzündendir. Çoğunu da affetmiştir. O kuluna sayamayacağı kadar çok nimet vermiştir. Dağlar kalem olsa denizler mürekkep yine de bu nimetleri yazamaz.
Yağdı Yağacak Bir Özlem
Yağmur, çay ve şiir dışında hiçbir şeyle dem tutamıyor yürek, Nasıl elindeki çay demli ve sıcaksa benim hâlim de öyle sana... Ötesi yok işte bu yürek bir sana demli. Seni, Allah biliyor ya, çok seviyorum... Vuslat yakındır yâr inşaAllah...
Sayfa 123 - HayykitapKitabı okuyor
ZEHİRLİ SEVGİ NASILDIR, HAK OLAN SEVGİ İLE ZEHİRLİ SEVGİ ARASINDAKİ FARKI
Hak olan sevgi; Allah’ı sevmek ve Allah için sevmektir, Allah’ın sev dediğini sevmek, neyi, ne kadar sevmesi gerektiğini bilip bu sevgiye ölçü koymak ve Allah’ın takdir ettiği gibi takdir etmektir; yani Allah neyi ne kadar sev dediyse o kadar sevmek ve nasıl sev dediyse öyle sevmektir. Bununla beraber dünyayı çok sevmek gerekir; çünkü kulun, dünyadayken Allah’ın rızasını kazanma imkânı vardır. Kişi Allah’ın rızasını ne kadar çok sever, Allah’ın kendisini sevmesini ne kadar çok isterse sarf edeceği çaba, gayret de o kadar olur. Allah bu imkânı kuluna dünyadayken vermiştir, dolayısıyla bu imkândan dolayı dünyayı sevmek gerekir. Şayet dünya ahiretin tarlası ise kulun dünyada ahireti ekip kazandığı için dünyayı sevmesi gerekir. Dünyayı bu şekilde sevmesi hak sevgi, doğru sevgi olur. Kulun, dünyayı ahiretin tarlası olarak değil de Allah’tan ve ahiretten bağımsız bir şekilde zevk için, nefsinin arzuları, istekleri için sevmesi ise zehirli bir sevgi olur. İnsanları muttaki olarak değil de Allah’tan bağımsız bir menfaat için sevip dostluk kuranlar için Allah ayet-i kerimede “Kıyamet günü en candan dostlar bile birbirine düşman olur, muttakiler hariç”44 buyurmuştur. Demek ki bir de gerçek ve hak olan sevgi muttakinin, Allah’ın hesabını yapıp Allah için sevenin sevgisidir. Geriye kalan bütün sevgiler zehirlidir. Kıyamet yerinde ise bu zehirli sevgi düşmanlığa dönüşür.
Reklam
216 öğeden 11 ile 20 arasındakiler gösteriliyor.