KALBİM unutulmuş küçük kilise;
sunakta vahşi bir mayıs kabarır.
Fırtına, o gözüpek kimse,
çoktan ufak camları parçalara ayırır;
şimdi zangoç odasına kadar sızmaktadır
ve asılır orda çömez çanına iyice.
Cırlak çanın tutuk hasret çığlığı çağırır
çoktan ayak kesilmiş sunak yerine
fena halde şaşırmış uzak Tanrı'yı nazır.
Rüzgar gülüp hoplar pencereden zangır zangır.
Ama o kaptığı gibi ses dalgasını öfkeyle
eder parça parça çinilere fırlatır.
Ve garip arzular diz çöküp sıralanır
kapı önüne ve dilenir yosun tutmuş eşikte.
Ama geçmiyor artık bir duacı çoktandır.
Bırakmak gitmek tüm bu karmaşayı şimdi;
Tüm bu biz olmasına rağmen bizim olmayan,
Bizi eski kuyulardaki sular gibi
Titreyerek yansıtan ama görüntümüzü parçalayan,
Bize bir kez daha dikenlerle sanki
Tutturulan tüm şeyleri - bırakmak
Ve ona, buna,
O hiç bakılmayana artık
Aniden dikkatle bakmak: Hoşgörülü, müşfik,
Aynı bir başlangıçtaki gibi ve iyice
Öyle zamanlar oluyor ki bu dünyada yapayalnız birini görmek insanın yüreğini oldukça burkuyor. Geçenlerde kendi konfirmasyon ayini için tek başına kiliseye
yürüyen zavallı bir kız gördüm.