Çocuklarımızla oyun oynamak,
sohbet etmek,
film izlemek,
gezmek,
aynı kitabı okuyup o kitap üzerine onlarla sohbet etmek... gibi etkinliklerin onların gelişiminde etkili olduğunu düşünenlerdenim.
Kayıp Rüyanın Peşinde'yi önce Öykü okudu, sonra ben. Kurduğu cümlelerden kitabı beğenmediğini anlamıştım. Anladım ki kitabın kurgusu Öykü'yü kendi dünyasına çekemedi. Ve anladım ki kurgudan ziyade öğretici, dini mesajlar ön plandaydı.
Kitabı hızlıca ben de okudum. Sorular sordum. Kitabın iyi anlaşıldığı belliydi. Vermek istediği mesajlar da kabul etmeliyim ki çok hoş.
Fakat kabul etmeliyiz ki hikaye, roman... gibi metinler okurunu kendi kurmaca dünyasına çekmeli, kurgu, okuruna yaşanmışlık hissi vermelidir. Nasihat duymaktan bakmış çocuklara/gençlere bir de kitaplarla aynı şeyleri söylemek çok doğru mu, bilemedim.
Kitabın kahramanı Meryem'in bir rüya ile aydınlanmasından sonra arkadaşına, öğretmenine, kitaplara koşması, kendini geliştirmek, anlamlı yaşamak için çaba göstermesi çok hoş.
Keşke okura sezdirilmeden mesajlar verilseymiş.