Matbaa konusu en fazla istismar edilen tarih yalanlarından biridir. Ve bu olayda tarihin nasıl bir savaş baltasına dönüştüğünü açıkça görebiliyoruz. İddia nedir? Matbaa gelecekti ama din adamları, ulema veya hattatlar izin vermedi. Bir kere ulemanın veya din adamlarının gümrük memuru olmadığını bilmek lazım. Onlara işin dinî meşruluğu sorulmuştur ve İbrahim Müteferrika’nın Şeyhülislamdan aldığı cevap, zannedildiğinin tersine, teşvik ve tebrik mealinde çıkmıştır. Ve asla herhangi bir engelleme tavrı sadır olmamıştır.
Bunu nereden anlıyoruz? Açıp ilk basılan kitabın, Vankulu Lugati'nin başına bakarsak orada Şeyhülislam Abdullah Efendi başta olmak üzere 11 âlimin matbaanın ve kitap basımcılığının İslâmiyet için ne kadar hayırlı bir iş olduğunu anlatma yarışı içinde olduklarını görürüz. Yani ulema, bırakın engellemeyi, teşvik etmiştir matbaanın gelmesini. Kaldı ki, fetva dediğimiz şey, kanun değil, daha çok bir hukukî mütalaadır. Yani Anayasa Mahkemesi'nin hukukî görüş bildirmesi gibi bir şeydir. Yaptırımı yoktur. Yaptırım, fermanla gelir çünkü. Bu inceliği bilmeyen adamların kalkıp da ulema yeniliklere set çekti, engel oldu diye yazılar yazmaları, cahilliklerinin ilanından başka bir anlama gelmez.
İnsanın en büyük kusuru, Nuh tufanından başlayıp Schlezwig-Holstein dönemine değin süren, alnının kara yazgısı olan erdemsizliğidir. Erdemsizlik ve buna bağlı olarak ölçüsüzlük.