Bektâşîler, ölümü, "don değiştirmek" yani, kılık kıyafet değiştirmek, başka şekle girmek sayarlar. Bu kelime üzerinde biraz durmak gerekiyor. Eski Türkçe'de, "ton veya don", "elbise, kılık" demektir. Bugün Azerbaycan Türkleri aynen kullanıyor. Orta Asya'da da aynı şekilde kullanılır. Türkiye'nin çeşitli yerlerindeki köylerde ve süvarilikte, atın renginden söz etmek, gülünç olmak demektir. Onun yerine, atın donu"nda bahsedilir ki, bunlar da, "kır, demir kırı, al, doru, kulâ, yağız, bakla kırı"dır. Dede Korkut destanlarında, yas alâmeti olarak, "ağ donları çıkarıp, karalar" giyildiği anlatılır. Altaylı'larda topluluğun bütün üyeleri aynı elbiseyi giyer. Bu, Türk cemiyetinde keskin bir sınıf farklılaşmasının olmayışının bir işaretidir. Aynı elbise ile gezen Altay Türkleri, giyimine bakarak insanların ayırt edilemeyeceğini belirten bir ata sözüne sahiptirler. Bu ata sözünde, "ton", "kürk" demek oluyor: "Ton içinde er yürer anı kem piler? Tokum aldında at yürer anı kem piler?" (Kürk içinde er yürür, onu kim bilir? Belleme altında at yürür, onu kim bilir?)
Sayfa 125 - Türk Dünyası Araştırmaları VakfıKitabı okudu
Kaynak metinlerinde, Gök Türklerin kökeni hakkında iki efsane kaydedilmiştir. Bunlar gerçek dışı olaylarla bezenmiş olsalar dahi söz konusu metinler büyük tarihi önem taşır. Birincisi kurttan türeme olayı, ikincisi Hunların kuzeyindeki Suo ülkesinden çıkma hadisesidir. Gök Türklerin kökenine dair başka bir rivayet de Büyük Hun İmparatorluğu'nun yıkılışından sonra Çin'in kuzeyine giden Hunların kurduğu devletlerden biri olan Kuzey Liang Devleti'yle ilgilidir. Buna göre, 439 yılında Tabgaç hükümdarı T'ai-wu tarafından yıkılan, adı geçen devletin reisi A-shih-na beş yüz aile ile Juan-juanlara sığınmıştı. Daha sonra bu beş yüz aile Altay Dağlarında oturarak Gök Türkleri meydana getirdiler Ancak başka kayıtlarda söz konusu edilen topluluğun çölü geçemediği de bildirilir.
Reklam
Göktürk mitolojisinde adı Türk olan Ata ilk ateşi ocağı yakarak milletini donmaktan kurtarmıştı.Kendi milletine adını veren Türk Atanın ilk Ateş Güneş inancını başlattığı düşünülür. Altay Türkleri için Ay'dan ve Gündeş'ten ayrılmışsın şeklinde dua eder
Sayfa 81 - KriptoKitabı okudu
Yakut Türklerinde baş şamanlar 4 tanedir ve her biri bir unsur ile ilişkilidir Yakut şamanları ritüellerinde dört renk 4 unsur 4 yön 7 ve 9 Gök katı 12 takım yıldızı ile bağlantılı sembolizmleri çok kullanırlar. Altay Türkleri merkez sembolizmi ile bağlantılı Sumeru dağı'nı 7 kapılı yer su olarak tanımlar
Sayfa 11 - KriptoKitabı okudu
Günümüzden hareket edersek Türkiye Cumhuriyeti'ni anlamak için Gök Türkleri bilmek gerektiği gibi en uzak noktada bulunan Sahaları (Yakut) yahut dilleri ve dinleri bize göre çok değişmiş Çuvaşları anlamak için de Gök Türk tarihini öğrenmek gerekir. Sibirya'nın derinliklerindeki Şorları, Altay Kijileri, Tuvalıları ve Hakasları başka türlü Türk Dünyasına dahil edemeyiz. Zaten Azerbaycanlı, Türkmen, Özbek, Kazak, Kırgız, Uygur hatta akraba Mo­ğolların Gök Türk tarihi ile bağlantısı çok açık bir şekilde görülür.
Eski Türk topluluklarında şamanlığa benzer bir inancın varlığına ihtimal verdirecek hiçbir kayıt mevcut değildir. Altay Türkleri tarafından bugün «şaman» mânasında kullanılan Kam sözü, Gy. Németh'in araştırmalarına göre, hiç olmazsa 5. yüz yıldan beri yaşamaktadır. Avrupa Hunları tarihinde Atakam ve Eşkam adlarında iki «şef» den bahsedilmiştir. Buradaki «kam» hecesi «din adamı»nı anlatan bir tâbir ise, bu, «şaman»ı değil, fakat eski Türk dininin temsilcisi mânasını ifade etmiş olmalıdır. Çünkü Hunların örf ve âdetleri hakkında oldukça geniş bilgi veren Lâtin (meselâ, A. Marcellinus, 4. yüzyıl sonları) ve Germen (meselâ, Jordanes, 6. yüzyıl ortaları) yazarların «Hunların dinî törenleri yoktur» diyecek yerde, garip ve ilgi uyandırıcı şaman âyinleri ve şamanik telâkkilerden haber vermeleri beklenirdi. Hükümdar âilesinin Budizmle yakın ilgisine rağmen Tabgaçlarda (5. yüzyıl) şamanlığı hatırlatan bir şey yoktur. Uygurlarda (8-11. yüzyıl) bile bu hususta açık bir delile tesadüf edilmez. Hattâ Uygurlarda kam sözü, «din adamı» değil, büyücü, sihirbaz mânalarında kullanılmıştır. Orhun kitabeleri dahil, şimdiye kadar ele geçen Gök-Türkçe yazılı metinlerde ne umumi olarak «din adamı» manasında, ne de «şaman» mânasında kam kelimesine rastlanmadığı gibi, bütün bu vesikalarda şamanlığı îma eden bir kayıt bulunmamıştır. Bundan dolayı, Gök-Türkler zamanında bile Türk dinî itikadlarını gelişi-güzel şamanlık telâkki etmenin tehlikesi üzerine dikkat çekilmiş idi.
Sayfa 40 - Kültür Bakanlığı YayınlarıKitabı okudu
Reklam
Altay Türkleri Gök Tanrı'ya, Bay Ülgen namını verirler.
18-19.yy'da Rusların Altay Türklerini Hristiyanlaştirma faaliyeti:
Altay Türklerinin 1 /12 si Hıristiyanlaştırılmıştır. Maalesef, bunlar Ruslaşmış Altay Türkleridir. Anadillerini dahi bilmezler. Kendilerini Ruslara borçlu hissederler. Altaylarda ciddi Hıristi­yanlaştırma faaliyetleri XVII. yüzyılda başlamıştır. Rus Hıristi­yan misyoner örgütleri Türk halkı Hıristiyanlaştırmak için belir­li zaman dilimleri için
Ülkemizin Güneydoğu bölgelerinde bu inanç devam etmektedir;
Ay tutulunca Altay Türkleri, teneke döver ve gürültü yapar. Tel­ begen'in yakalamış olduğu ayı bırakmasına çalışılır. Telbegen (Yedibaşlı) bir güçtür. Bu güç ayı tutar.
18. ve 19. yüzyıllardaki Tuva definlerinde uzun kulplu bakır ve demir kepçeler bulundu. Malesef bu kepçelerin olası sembolik fonksiyonları hakkında hiçbir bilgi yok. Ancak ritüel eşya olarak kepçelerin (kaşıklar, çömçeler) kullanıldığına dair göstergeler var ve bu da sadece Sibirya Türkleri arasında değil.
203 öğeden 11 ile 20 arasındakiler gösteriliyor.